(Aylarca önce yazıp nedendir bilinmez taslaklarda çürümeye terk ettiğim bu yazıyı buldum bugün. Kendi tarihime düşmek istediğim notlardan olduğu için bulunsun istiyorum burada.)
Onun hakkında yazmak istediğim binlerce şey var çünkü o, gerçekten var olduğuna asla inanamayacağınız adamlardan. Bir kitapta okusanız, bir masalda dinleseniz, bir filmde görseniz; böyle insanlar da ancak kurgularda yaşıyor diyeceğiniz bir insan o. Belki de bu yüzden uzunca bir süre onun gerçek olup olmadığını sordum kendime. Acaba yeni bir kısa hikayeye konu olsun diye uydurduğum sonra da gerçek olduğuna inandığım bir karakter mi diye düşündüm. Ciddi bir şekilde düşündüm. Akıl sağlığım konusunda her zaman kendimden az da olsa şüphe ettiğim için bu tarz düşüncelerle uğraşmak çok zor olmadı. Sonra onun gerçek olduğuna ikna oldum. Beni ikna etti. "ben buradayım, gerçeğim," dedi, "hiçbir yere gitmiyorum." Gidecekti elbet ama gerçekti. Evinde kocaman dünya haritaları vardı. Gittiği yerleri yeşil, gitmek istediği yerleri kırmızı iğnelerle işaretlemişti. Dünyayı görmek istiyordu. bana dünyayı gösterecekti. beraber hayaller kurduk. Haritaları açtı önüme, seçelim dedi, dünya bizim, görülecek çok yer var. "Her yeri görmeden öleceğim diye korkuyorum" dedi. Dünyanın en güzel korkusunu paylaşıyorduk. Aynı korkulara sahip olduğum insanları sevmekten başka yapılabileceğim ne vardı. Sevdim ben de. Bir insanı böyle sevmek ne güzeldi. Sonra bir gün ben ona neden bana bu kadar iyi davranıyorsun diye sordum. "çünkü hak ediyorsun," dedi. Doğduğum günden beri bunu duymayı bekliyordum, o bana kendimi sevmeyi öğretiyordu. Nedendir bilinmez beni çok seviyordu. Söyleyemiyordu bir türlü, söylemek için debeleniyordu ama biliyordum seviyordu. Beni mutlu etmek istiyordu; beni güldürmek, yedirmek, beni korumak, benim sevdiğim kitapları okumak, sevdiğim filmleri izlemek, boş konuşmalarımı dinlemek, bana bakmak, benimle dans etmek istiyordu. garipti, beni mutlu ediyordu durmadan. Hiç bıkmadan, usanmadan.
Sabahın yedisinde daha hava bile aydınlanmamışken Lüksemburg'un ıssız bir sokağında yürüyorduk; en sevdiği diziden bir sahneyi anlattı bana. Karakterin taklidini yapmak için durdu, karakter bi süre sessizce uzağa bakıp gülümsüyor sonra da "çünkü seni seviyorum" diyordu o sahnede. Biliyordum ki bana söylüyordu. Bana dinlettiği tüm şarkılar her zaman söylemek istediklerini özetliyordu. Ben şarkıları dinlerken o bana bakıyordu. her tepkimi beynine kazıyordu. Kulağıma fısıldıyordu şarkıların sözlerini. Anla beni diyordu, bu şarkılar hep senin için. Sonra bir gün gerçekten söyledi, buz pateni yapan insanları yukarıdan beraber izlerken, Münih'in buz gibi havasında, ben sana aşığım dedi. Aşık olmak ne güzeldi. Sonrası da iyilik güzellik tabii. Beni sevdiğini söylemediği tek bir gün olmadı.
Haritaları mükemmel kareler yapacak şekilde katlıyor, kuzeyin nerede olduğunu hiç çaba harcamadan bulabiliyordu. Yürürken bana hikayeler anlatıyordu. Bana hikayeler anlatmak için yaşıyordu. Zaten ben ona tam bir hikayenin ortasında aşık olmuştum, ona bunu hiç söylemesem de aslında ben onu cümleleri için sevmeye başlamıştım. Kahve sevdiğimi bildiği için her sabah ilk iş bana kahve alması mesela onu dünyanın en mükemmel insanı yapmaya yetiyordu. Londra'ya gitmeyi ne çok istediğimi bildiği için doğaçlama bir İngiltere gezisi planlayabiliyordu anında. İzin versem Londra'yı bile alırdı bana." Seni mutlu etmek istiyorum" dedi. "Sen mutluyken ben de o sırada yanında olabilirsem ne mutlu bana." Önümüzdeki 70 yıl beni seveceğine söz verdi, 71. yılda duruma bakarız dedi. 70 yıl garanti olduğu için sesimi çıkardım. Çok uzunca bir süre seni sevmeyi planlıyorum belki öldüğümde bile seni severim ama belki de bir geleceğimiz yoktur birbirimizi başka kıtalardan sevmeye devam ederiz, şimdiden beni bir ömürlük sevdin bu bile bana yeter dedim cevap olarak. Ne de olsa bazen bir insanı kaybetmek onunla hiç tanışmamış olmaktan iyidir değil mi? Ya hiç tanışmasaydık bana sevmeyi kim öğretecekti, kim yalnızlığımı silip süpürecekti.
Herhangi Bir Hikaye Birinci Bölüm
2 yorum:
bizim gibi insanlar için ne kolaydı aslında mutlu olmak.
"ben onu cümleleri için sevmeye başlamıştım" dediğin an her şey durmalı zaten. birini kelimeleriyle sevmelisin. sevmek öyle. ne güzel. çok seviniyorum adına. hiç umutsuzluk okumuyorum ne zamandır yazdıklarında. hep böyle ol.
çok sağol melda güzel cümlelerin için. umutsuzluk hep biraz var aslında da umut-umutsuzluk oranı değişti belki hayatımda. o da sanırım bayağı bir fark yaratıyor :)
Yorum Gönder