bitmesini hiç istemediğim bir seyahat döneminin ortasındayım. 9 günlük mükemmel ispanya-portekiz gezisinden sonra yarın viyana'ya gitmek üzere tekrar yola çıkıyorum. sonra prag sonra da amsterdam. yeni yılın ilk günlerine kadar her gün yollardayım. sayısız tren, otobüs, uçak yolculuğu... beni bıraksanız tüm hayatımı bu şekilde geçirebilirim. her gün başka bir şehir, her sabah çanta toplayıp her akşam yeni bir yere yerleşmek. kilometrelerce yol, onlarca otobüs, tren koltuğu, pencereden dışarı bakarak geçirdiğim saatler, her yerde görülecek binlerce şey, tadılmayı bekleyen binlerce yeni yemek. saatlerce yürüdüğüm sokaklar...beni bırakın böyle yaşayayım, neden bir evim yok diye düşünmem bile.
yaşamımın 20 yılında gördüğüm, yaşadığım deneyimlediğim her şeyden daha fazlasını bu üç ayda yaşadım. hayatımda aldığım en güzel kararın kalmak değil de gitmek olması şu an çok mantıklı geliyor. zaten her zaman istediğim şeyin bu olduğunu anlıyorum. keşke bunu önceden yapacak cesaretim olsaymış, hayatımı bekleyerek,bir yerde uzun süre kalarak geçirdiğim onca zaman için üzülüyorum ama bundan sonrası için eminim ki benim hayatım bir yerde kalmak zorunda olduğum bir hayat olmayacak. çünkü gerçekten gidilecek çok yer, yapılacak çok şey, tanışılacak bir sürü insan var. eğer cesaret edip bu adımı atmasaydım dünyayı hala kendi perişan zihnimin sınırlarından görüp kendime acıyor olacaktım. ve şimdi belki de hayatımda ilk defa yaptığım bir şey için kendimle gurur duyuyorum. başka hiçbir başarının erişemeyeceği bir yerde duruyor zincirlerimden kurtulup, güvenli zannettiğim alanımdan kendimi koparıp hayatı görmek üzere yollara düşme kararım. sonunda mutluyum, sonunda olmak istediğim yerdeyim. sonunda gerçekten yaşıyorum.
2 Aralık 2012
Konser Günlüğü- Bölüm 1
Almanya'ya geldiğimden beri pek yerimde duramıyorum. Hep bir olaylar hep bir aktivite. Hayatımın en hareketli, en sosyal, en güzel günlerini geçiriyorum burada. Bu kadar hareketin ve farklı şeyin arasında kafamı toplayıp bloga yazı yazmaya ya da burada yaptığım şeyleri ayrıntılarıyla anlatmaya da pek zaman bulamıyorum doğrusu. Beynimin içini size gösterebilsem, oturup bir şeye konsantre olmanın neden bana çok zor geldiğini anlardınız ama bunu uzun uzun anlatacak zihinsel kapasitenin çok uzağındayım şu an. Şimdilik öyle işte diyip geçebilirim ve beynimizin içini başkalarına göstermeyi mümkün kılacak teknolojiyi bir an önce geliştirmelerini umut edebilirim ancak. Beyin hücrelerimin hatrı sayılır bir kısmını da alkolle öldürdüğüm için günden güne aptallaşmamı da mazur görünüz. Ha ben halimden memnunum, şikayet ettiğim düşünülmesin. Hem beyin hücrelerimi hem karaciğerimi öldürüyor olabilirim ama ruhumu yaşatıyorum ne yalan söyliyim. Ayrıca Almanya'da yaşayıp beyin hücrelerini alkole feda etmeyenleri ülkeye saygısızlıktan suçluyor falan olabilirler. Buradaki bir arkadaşın dediği gibi, "It's almost rude if you don't drink beer in Germany." Kültürel bir aktivite özellikle Bayern'de çokça bira içmek, yani geldiğimiz ülkenin-bölgenin kültürüne saygı duymayacaksak niye geliyoruz değil mi? Evet alkolikliğimi de güzelce rasyonelize ettikten sonra asıl meseleye gelebilirim: Konserler. Geçen bir ayda inanılmaz mükemmel iki konser izleme fırsatı buldum burada. Delice, manyakça sevdiğim müzisyenleri canlı görmüş oldum, belki hayatımda bir daha bu kadar rahat şekilde onları görebilme ihtimalimin olmayacağı düşüncesiyle hiç tereddüt etmeden almıştım zaten biletlerimi. Çok da güzel iyi yapmışım. Bravo bana.
İlk konser Münih'teki Glen Hansard/The Frames konseriydi. Birtakım tren alakalı talihsizlikler yüzünden ne yazık ki konsere geç kaldık ve bir diğer melek sesli İrlandalı singer/songwriter ablamız Lisa Hannigan'ın performansını kaçırdık ama biz konsere ulaştığımızda Glen Hansard daha yeni çıkmıştı sahneye, en azından Glen'i kaçırmadık diye teselli ettik kendimizi. Neyse ki konserin içinde Lisa Hannigan tekrar çıktı da sahneye birlikte bir şarkı söylediler, onun güzel sesinden de mahrum kalmadık böylece. Konserin geneline gelecek olursak, rahatlıkla hayatım boyunca izlediğim en güzel konserdi diyebilirim. Neredeyse 3 saat sahnede kaldılar ve Glen Hansard'ın seyirciyle diyaloğu müthişti. Her şarkıdan önce o tanrısal sesiyle uzun uzun konuşması, bazen şarkıların hikayelerini bazen de öylesine hikayeler anlatması paha biçilemez bir deneyimdi benim için. Galiba ben gerçekten şarkılarını anlatan müzisyenleri seviyorum. Sanki müziği edebiyatla tamamlıyormuş gibi hissettim o konuşurken. Konser baştan sona bir sanatsal deneyime dönüştü o yüzden. Çok katartik bir deneyim de oldu ayrıca benim için, konserin sonlarına doğru çok ağladım. Bunda Münih seyircisinin de katkısı var. Bir sürü konserde insanı hayattan soğutan uğultular, bağrışmalar, gereksiz konuşmalar falan bunların hiçbiri yoktu o yüzden de sadece müziğe odaklanmak çok kolay oldu. Herkes müziği can kulağıyla dinledi, tepki vermeleri gereken zamanda da en güzel tepkiyi verdiler. Etrafta dikkat dağıtan bir şey olmayınca o güzelim konser salonunda kendimi kaptırdım gittim. Benim için bulunmaz bir konser deneyimi oldu gerçekten. Şarkı başladığı anda salondaki sessizlik ve sadece Glen Hansard'ın sesi. İnanılmazdı. Astral Weeks'i söylemesi de öyle güzel bir bonus oldu ki anlatamam. Şu hayatta en sevdiğim şarkılardan birini bir konserde canlı dinlemek pek mükemmeldi. Birçok başka cover da çaldı, hepsi de süperdi tabii ki, özel olarak söylememe gerek yok. Konserden birkaç video koymam lazım siz de görün bu muhteşemliği diye.
inanılmaz sevimliler. konserdeki en güzel performanslardan biriydi bu kesinlikle.
bu da bir diğer mükemmel performans. bu adamdaki ses nedir ya nasıl bir şeydir.
Ayrıca "a good heart will find you again."
böyle de birtakım şirinlikler, mükemmellikler falan. espriler şakalar yapmayı da hiç ihmal etmedi konser boyunca.
10 saniye içinde sizi önce güldürüp sonra da ağlatabilecek potansiyele sahip bir insan. Aşırı derecede seviyoruz, manyağıyız.
Konser günlüğünün 2. bölümünde Berlin'deki Bon Iver konserinden bahsedeceğim. Ben Bon Iver'i canlı gördüm, evet böyle bir şey yaşandı. Spoiler vermek gibi olmasın ama muhteşemdi. Neyse detaylı anlatacağım efendim önümüzdeki günlerde. Bir sonraki konser günlüğünde görüşene dek kalın sağlıcakla çok sevgili müzikseverler.
İlk konser Münih'teki Glen Hansard/The Frames konseriydi. Birtakım tren alakalı talihsizlikler yüzünden ne yazık ki konsere geç kaldık ve bir diğer melek sesli İrlandalı singer/songwriter ablamız Lisa Hannigan'ın performansını kaçırdık ama biz konsere ulaştığımızda Glen Hansard daha yeni çıkmıştı sahneye, en azından Glen'i kaçırmadık diye teselli ettik kendimizi. Neyse ki konserin içinde Lisa Hannigan tekrar çıktı da sahneye birlikte bir şarkı söylediler, onun güzel sesinden de mahrum kalmadık böylece. Konserin geneline gelecek olursak, rahatlıkla hayatım boyunca izlediğim en güzel konserdi diyebilirim. Neredeyse 3 saat sahnede kaldılar ve Glen Hansard'ın seyirciyle diyaloğu müthişti. Her şarkıdan önce o tanrısal sesiyle uzun uzun konuşması, bazen şarkıların hikayelerini bazen de öylesine hikayeler anlatması paha biçilemez bir deneyimdi benim için. Galiba ben gerçekten şarkılarını anlatan müzisyenleri seviyorum. Sanki müziği edebiyatla tamamlıyormuş gibi hissettim o konuşurken. Konser baştan sona bir sanatsal deneyime dönüştü o yüzden. Çok katartik bir deneyim de oldu ayrıca benim için, konserin sonlarına doğru çok ağladım. Bunda Münih seyircisinin de katkısı var. Bir sürü konserde insanı hayattan soğutan uğultular, bağrışmalar, gereksiz konuşmalar falan bunların hiçbiri yoktu o yüzden de sadece müziğe odaklanmak çok kolay oldu. Herkes müziği can kulağıyla dinledi, tepki vermeleri gereken zamanda da en güzel tepkiyi verdiler. Etrafta dikkat dağıtan bir şey olmayınca o güzelim konser salonunda kendimi kaptırdım gittim. Benim için bulunmaz bir konser deneyimi oldu gerçekten. Şarkı başladığı anda salondaki sessizlik ve sadece Glen Hansard'ın sesi. İnanılmazdı. Astral Weeks'i söylemesi de öyle güzel bir bonus oldu ki anlatamam. Şu hayatta en sevdiğim şarkılardan birini bir konserde canlı dinlemek pek mükemmeldi. Birçok başka cover da çaldı, hepsi de süperdi tabii ki, özel olarak söylememe gerek yok. Konserden birkaç video koymam lazım siz de görün bu muhteşemliği diye.
inanılmaz sevimliler. konserdeki en güzel performanslardan biriydi bu kesinlikle.
bu da bir diğer mükemmel performans. bu adamdaki ses nedir ya nasıl bir şeydir.
Ayrıca "a good heart will find you again."
böyle de birtakım şirinlikler, mükemmellikler falan. espriler şakalar yapmayı da hiç ihmal etmedi konser boyunca.
10 saniye içinde sizi önce güldürüp sonra da ağlatabilecek potansiyele sahip bir insan. Aşırı derecede seviyoruz, manyağıyız.
Konser günlüğünün 2. bölümünde Berlin'deki Bon Iver konserinden bahsedeceğim. Ben Bon Iver'i canlı gördüm, evet böyle bir şey yaşandı. Spoiler vermek gibi olmasın ama muhteşemdi. Neyse detaylı anlatacağım efendim önümüzdeki günlerde. Bir sonraki konser günlüğünde görüşene dek kalın sağlıcakla çok sevgili müzikseverler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)