21 Şubat 2012

Kolay zordur.

bu akşam okuldan çıkıp otobüs durağına doğru yürürken istatistik hocamın "kolay zordur, aslında bu hep böyledir." cümlesini düşündüm. ders boyunca birkaç kez tekrarladı bu cümleyi, "kolay zordur çocuklar" dedi, sanki yeterince söylerse hepimiz inanacaktık. inandık da. ben inandım. çünkü biliyordum kolayın zor olduğunu, kolay olması gereken şeylerin aslında her şeyden daha zor olabileceğini. ama o söyleyince, sanki bu cümle gökten yeni inmiş bir cümleymiş ve bizi inanılmaz derecede aydınlatmış gibi hissettim. kısa aydınlanma anları... hayat boyu o anları biriktirip duruyoruz, elimizde bir tek onlar kalıyor. bizi toplamda ne kadar aydınlattıkları ciddi bir tartışma konusu olmakla birlikte o yaşanan kısa anları aydınlık yaptıkları bir gerçek. "kolay zordur, bu aslında hep böyledir" dedim içimden buz gibi havada yürürken. hoca bu cümleyi aslında sadece istatistik bağlamında kullanmıştı, oysa bendeki etkisi hayatın her alanına, tüm derslere, tüm insanlara uzanacak kadar büyük oldu. kolay şeyleri düşündüm, zor şeyleri düşündüm. bir yerden sonra bunlar arasındaki farkı anlayamamaya başladım. ne kadar çok düşündüysem o kadar kayboldu sınırlar. sonra hepsi çok zor dedim içimden. kolay da zor zor da zor. zor kelimesi kulağıma anlamsız gelene kadar içimden tekrarladım, zor, zor, zor, zor, zor... işte bitmişti, bunu anlatmak için yeni bir kelime bulmalıydım artık. sonra o da anlamını yitirecekti nasıl olsa ama yine de o an bu kavramın kelime karşılığı olmaması bana cidden rahatsız edici geldi. bazı soruların cevaplarının olmamasının rahatsız ettiği gibi. sanki her şeyi bilmek zorundayım. değilim tabii ki ama istiyorum. hep istiyorum. sonra biraz daha yürüdüm, otobüs durağına gelmiştim ama durmak istemedim. durursam bitecektim. yaptığım her eylemi sürekli devam ettirmek isterken buluyorum bu sıralar kendimi. yürüyorsam hep yürümeli, oturuyorsam hep oturmalıyım. ya hep susmalı ya da sürekli konuşmalıyım. yaptığım eylemi yarıda kesersem düşerim. içimdeki ölüm korkusunun böyle eylem boyutunda ortaya dökülmesi ne garip. yarıda kesmek istemiyorum hiçbir şeyi, devam etmek istiyorum ama bunun da çocukça bir istek olduğunu biliyorum. ölüm sokaklarda benimle yürüyor, istersem günlerce susayım yine de devam edemeyeceğim. kimse edemeyecek. bazen, ölümden korkmasaydık büyük bir çoğunluğumuzun intihar edeceğini düşünüyorum. sanki ölüm korkusu bizi hayatta tutan şey. insan soyunun tükenmemesi için kullanılacak en güçlü silah. çünkü korkmasak çoğumuz dururduk, düşerdik. umrumuzda bile olmazdı. bir şeyleri devam ettirme güdümüz olmazdı zaten. o zaman daha mı mutlu olurduk acaba? korkudan değil istediğimiz için devam ettirirdik bir şeyleri, bazı şeylerin yarım kalması da önemsiz olurdu zaten. her gün onlarca insan köprülerden güle oynaya atlar, birçok kişi karşıdan karşıya geçerken önce sağa, sola sonra tekrar sağa bakmadıkları için ölürdü. belki insanlar kendi kalplerine rahat bir şekilde bıçak saplayabilirlerdi. yas diye bir şey de olmazdı. bunların hepsi son derece olağan gelirdi bize. tüm bu yalnızlığı, yetersizliği, debelenip durmayı ölüme rağmen çekiyor olduğumuz gerçeğini ölüm korkusu gözlükleri olmadan görebilirdik. o zaman bambaşka görünürdü belki her şey. korkunun olmadığı bir dünya... çünkü ölüm korkusu olmazsa başka hiçbir korku da olmaz. ütopyalar ne kolaydı. bunları düşünürken yürümeye devam ettim, durmuyordum. soğuğa rağmen duramazdım, durmamalıydım. dükkan tabelalarının üzerime düşmesinden ne kadar çok korktuğum geldi aklıma, kendime güldüm. her şey gibi manasız bir şeydi bu da ama herhangi bir şeyden manasızca korkmayı da durduramıyordum. o da devam etmeliydi. ölmek aslında ne kolay dedim kendi kendime ama " kolay zordur, bu hep böyledir."

6 yorum:

Sade dedi ki...

bu yazı sıcacık..

Hektor dedi ki...

Ölmeyeceğini bildiği için (filmin bir bölümünde) senin de dediğin gibi, "kendini uçurumdan atmaya örnek olarak" Groundhog Day'i öneririm. Ölüm duygusu yaşam içerisinde canlı kalmanın diyalektik karşılığıdır. Ölüm gerçeği ise bambaşkadır.

gokciii dedi ki...

Olric;

teşekkür ederim :)

Hektor;

groundhog day'i izledim. mükemmel bir filmdir. çok komik ama bir yandan da inanılmaz acıklı geliyor bana çünkü orada yaşanan fantastik bir olay olsa da aslında çoğumuz her gün neredeyse aynı güne hapsolmuş gibi yaşıyoruz. sadece tam olarak farkında değiliz. fark ediyoruz bunu ara sıra ama sonra ne gariptir ki fark ettiğimizi unutuyoruz. yaşam içinde ölümü taşıyor kesinlikle ama her zaman ölümün üzerimizdeki etkisi daha büyük. yaşamaya engel değil belki ama yine de sanki her yeri kaplamış gibi geliyor bana.

Hektor dedi ki...

Yaşadığın sürece ölü değilsindir. Ölüm içgüdüsünü bu kadar kafana takmamalısın.

Unknown dedi ki...

'ölümün son iyiliği bir daha ölüm olmamasıdır ' demiş nietzsche. ölüm korkusu ölümü gözümde daha da bir çirkinleştiriyor :S

gokciii dedi ki...

gerçekten de ölümün son iyiliği o olsa gerek, belki de tek iyiliği odur. bazen ölüm düşüncesi bile bir rahatlık aslında. hep devam etmek zorunda değiliz, bir gün biteceğiz, hepsi bitecek diye düşünüp kendimi daha iyi hissettiğim zamanlar da oluyor.