ben niye hala kavga ediyorsam, işte onu bi anlasam tüm problemlerimi çözmüş olacağım. bazen hikayeyi sevmesen de onu dinlemeye alışmak lazım. zaten hayatta her şey alışmakla ilgili değil midir? alışmak lazım. bir şeyler artık o kadar sıradan gelmeye başlamalı ki içimdeki tepki verme isteği tamamen sönmeli. "evet ya bu böyledir ve başka türlü olamaz ama o kadar da problem değil" demeyi öğrenmeliyim. bunu öğrenemediğim sürece yaşamak hep çok ağır gelecek ve ben yaşamayacağım günlerin hayalini kurarken mutlu olacağım ancak. ama insan yaşayacağı günleri düşünerek mutlu olmalı. niye bilmiyorum ama öyle olmalı. insanın bir şeylerin değişeceğine dair bi umudu olmayınca yaşamak da öylesine anlamsız geliyor ki. anlam kelimesi bile bir anlam ifade etmiyor.
neyse işte. içimden büyük harfleri bile tamamen terk etmek geldiğine göre içimde önemsemeye değer hiçbir şeyin kalmadığının sinyallerini yavaş yavaş duyuyor olabilirim. sorun şu ki ne sinyallere ne işaretlere inanırım ben. inanç diyince de aklıma bambaşka şeyler geliyor, sonra beni bir gülme alıyor. ne bileyim inanmakla ilgili her şey öylesine komik ki insanlar nasıl oluyor da gülmeden durabiliyor anlayamıyorum. ama dediğim gibi anlamadığım çok fazla şey var zaten. belki de bazı şeylerin asla anlaşılamayacağı gerçeğini kabul etmem lazım. "kabullenmek" sırf bu yüzden ne güzel bir kelimedir. türkçe'nin bize armağanı gibi. böyle kelimeler beni hayata bağlıyor inanması güç olsa da. ama aslına bakarsam her şeye inanmak güç, neticede kimin bir şeye inanmaya zamanı ve azmi var. tam zamanlı iş gibi. inanmak, güvenmek, istemek vesaire ne salak fiillerdir. fiilere de inanmayasım ve hepsini yok sayasım var. but then again kimin fiileri hayattan tamamen çıkarma lüksü vardır ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder