21 Ocak 2011

Hepsi Chris Colfer Yüzünden!

Hayatımda heyecanlanacağım bir şeyler olsun, ben de bir şeyde başarılı olayım, yüksek zamanlar yaşayayım istiyorum. Her günün her saatini boş bakışlarla yersiz yurtsuz anlamsız hissetmekle geçirmek istemiyorum Bir şeyi seveyim, bağlanayım kendimi ona-oraya ait hissedeyim. Hep bir yanlışlık hep bir uyuşmazlık olmasın diyorum. Falan işte, bugünün teması da buydu. Chris Colfer'ın golden globe'u alması üzerine bazı insanların bu kadar genç yaşta yetenekli oldukları şeyi bulup o alanda inanılmaz başarılı olabilmelerini ve bu başarılarının ödüllendirilmesini kıskandım, ki ben chris colfer'a bayılırım. Ama sorunum da bu işte adam o kadar yetenekli ve başarılı ki başarısını kıskandığımda bile ona gıcık olmuyorum. Ben de öyle bir şey- öyle bir insan olmak istiyorum.

Her yıl doğum günüm yaklaştığında bu tarz hesaplaşmalar yaparım. 23 yaşımı bitiryorum ve hala hayatta ne yapmak istediğimi bulamadım. Hiçbir alanda büyük bir başarım yok, bir yeteneğim varsa da henüz keşfedemedim. Orta okuldayken hayal ettiğim 20li yaşların yakınından bile geçmiyorum. Boşa geçip gidiyor sanki, sonunda en büyük hayali emekli olmak olan insanlardan birine dönüşeceğim diye korkuyorum ama bir yandan o insana dönüşmeye başladım gibi de geliyor. Şöyle de bir gerçek var ki bazı insanlar hayatta hiçbir konuda çok başarılı olmayabiliyorlar; yetenek öyle homojen dağıtılmış bir şey değil . Bilmiyorum ki ya belki de emekli olup tahta boyama kurslarına giden teyzelerden olurum, benim payıma düşen de o olur. O yüzden umarım paralel evrenlerimde bambaşka hayatlar yaşıyorumdur, bu evrendeki bok gibi be hocam tek umudum sizsiniz paralel ben'ler. Biriniz şair, biriniz dansçı, biriniz müzisyensinizdir umarım. Umarım birkaçınız çocukken piyano çalmak istediğinizde anneniz tamam demiştir, ne bileyim belki biriniz artistik patinajda harikalar yaratıyor biriniz acayip tenis oynuyorsunuzdur. Çocukken olmayı istediğim her şeyi olmuş olun, lütfen. Balerin, oyuncu, yazar, yönetmen, tenisçi, kaykaycı, punk grubu vokali vesaire. Büyüyünce ne olacaksın diye sorduklarında her zaman bilmiyorum diye cevap vermemin nedeni de buymuştu herhalde, hangi birini söyleyeyim değil mi? Zaten çocukken bile sorunum kendimi tek bir şeye adıyabilecek azim ve kararlılıpa sahip olmamamdı, hala da sorun bu. Hoş çocukken yapmak istediğim şeylere kendi başıma karar verememem de baya etkiliydi. Çocuk olduğun için kendine uygun olan şeyi seçemeyeceğini düşünüyorlar o yüzden bize "doğru yolu" gösteriyorlar falan ya hani. Ama şunu bilmiyorlar ki aslında bir insan çocuk da olsa kendi için iyi olacak şeyi bilir. Ne var ki tüm o büyüme yolu boyunca o kadar benimsetirler ki aslında kendimiz için yanlış kararlar aldığımız düşüncesini, sonunda insanlar da kendi içlerinde olan potansiyeli görmeyi bırakır başkalarının onlarda gördüğü potansiyeli kendilerininmiş zannetmeye başlarlar. Birçok kişinin başına böyle şeyler geldiğine şahit oldum benim de sanatla ilgili bir şey yapamamış olmamım da nedenlerinden biridir bu durum. Yine de ben en azından lisede, okumak istediğim bölümü kendim seçtim benim için uygun gördükleri her türlü meslek fikrine karşı çıkarak. Okudum psikoloji ve sonunda psikolog oldum.

Ve fakat psikolog olmuş olmam da komik geliyor şimdi nedense, psikolog ne lan. Olduk ama işte, ettiler bizi, gayet severek okumuştum ama okuma kısmında kalmalıymışım belli ki. bu etiketi sevemedim hiç. şu an bir kaykaycı olsaydım mesela ne güzel bir meslek ismim olurdu. ve gerçekten yaptığım bir şey olurdu.

16 Ocak 2011

Art Vandelay

Yeni hayat felsefemi, George Costanza'nın söyldeği onlarca güzel cümle içinden şu yanda gördüğünüzü seçmek suretiyle belirledim. George dünyanın en muhteşem dizi karakterlerinden biri olmasının yanında kendisi hakkında gerçekçi yorumlar yapabilen belki de yegane erkektir. Çok yüzeyseldir, salaktır falan ama ne olduğunun tamamiyle bilincindedir. O yüzden bayılırım bayılırım. My hope is to become hopeless diyişi olsun i'm quitter diye beyan edişi olsun ve işte remember jerry, it's not a lie if you believe it diye akıl verişi olsun nasıl ufuk açıcı, ağlamak istiyorum. Ne mükemmel bir insansın yahu diye bağırasım geliyor ara sıra. Ben de bir süre bunu deniycem baktım olmadı the opposite bölümünde normalde yapacağı her şeyin tersini yapan George'un izinden gideceğim; içimden ne geliyorsa tersini yapacağım. Ama öncelikle kendimle ilgili güzel yalanlar bulup onlara inanacak ve sanki art vandelay'mişim gibi havalara bile gireceğim. Bir de böyle deneyelim ne olacak bakalım. Sonuçta george hayattan ne kadar memnunsa ben de o kadar memnunum, yani kaybedecek bir şeyim yok.

resim şurdan

9 Ocak 2011

pıff

Bir yerden başlayabilsem acayip çok şey yazacağım ama yok olmuyor, başlangıcı bulamıyorum. Özet geçeyim o zaman: bok gibiyim. Bu kadar da net bir özet işte. Sabahları uyandığımda ağzımdan çıkan ilk kelime ve uyumadan önce söylediğim son kelime kahretsin veya siktir. Güne göre değişiyor. Nasıl oluyor da bir günü bitirebiliyorum ben bile hayret içindeyim. Ciddi hayretler içindeyim hem de. İşin diğer garip tarafı da hiçbir şekilde ağlayamıyor olmam. Sanırım durum ağlanamayacak kadar ciddi. Hayatımda başıma iki kez gelen bir üzüntü şekli bu. Tanıyorum artık. Normalde en ufak şeylere bile salya sümük ağlayabiliyorken bu kadar büyüğüne tek damla göz yaşı dökememem vehametin son noktası. Neyse şimdilik bu kadar. Olur da kafam yerine gelirse bir de alkol vücudumu terk edebilirse belki oturur yazarım bir şeyler. Çok ümitli de değilim. Galiba içim öldü, yazı yazma yeteneğimi bile kaybettim.

2 Ocak 2011

The Drugs Don't Work



but i know i'm on a losing streak
'cause i passed down my old street
and if you wanna show, then just let me know
and i'll sing in your ear again.