Bugün can sıkıntısı neticesinde kendimi sokaklara attım, yediğim pizza midemi bozdu ama moralimi bozamadı, eve iki tane süper kitap ayracı alarak döndüm. Sonuçta dışarı çıkıp da bir şey almadan eve döndüğüm günler oldukça sınırlı, say desen tarihleriyle sayarım. Bu masraflı halime rağmen hala işsiz olduğumu da gururla söylemekten çekinmiyorum. Ama kitap ayracı dediğimiz şey ucuz bir şey yani, zaten benim burada bahsetmek istediğim onların fiyatı falan da değil ama giriş yapma konusundaki yetersizliğim neticesinde hiçbir zaman isteğim girişi yazamıyorum. Mazur görün a dostlar. Anlatmak istediğim bu ayraçların üzerinde yazan sözler ve bana çağrıştırdıkları. Zaten orada yazan şeyler hoşuma gitmese almamın bir anlamı olmazdı, kim ister kitabını her açtığında gıcık olduğu bir cümleyi görmeyi değil mi ama? Belki onu isteyen insanlar da vardır tabi ama o kişi ben değilim ve evet biri beni sustursun da gerçek konuya dönelim:
Birincisi Dostoyevski'nin bir sözü ve ben buna tamamen inanıyorum.
"Yeryüzünde tek bir çocuk bile acı çekiyorsa tanrı yoktur."
Tanrı, dinler, anlam, amaçsızlık vesaire ile ilgili ilk sorgulamaları yaptığım zamanlarda -belki orta son belki lise bire falan denk geliyor- tanrının var olmadığını düşündüğümde aklıma gelen ilk fikir tam da buydu. Her şeyi anlayabilirdim ama dünyada bu kadar çok çocuğun sürekli acı çekiyor olmasına bir türlü anlam veremezdim. Bu durum her türlü dinin her türlü argümanıyla çelişiyordu. Bu dünya bir sınav yeriyse bu çocuklar daha hiçbir şey yapamadan ölüyor, ödüllendirilecek veya cezalandıracak hiçbir şey biriktirmemiş oluyorlardı. Zaten islama göre çocuklara günah yazılmıyordu, yaptıkalrı herhangi bir şeyden belli bir yaşa gelmeden sorumlu olmuyorlardı. İşin kötüsü bu çocuklar hiçbir şey de yapmıyorlardı, hep başka yetişkinler yüzünden acı çekiyor savaşlarda yaralanıyor dünyanın bir yerinde temiz su bulamadıkları için ölüyorlardı. Aileleri tarafında taciz edilip, dövülüyor hatta öldürülüyorlardı. İnsanların ölen çocuklarla ilgili savunduğu diğer argümansa tanrının onları direk cennete aldığı veya çocukların melek oldukları yönündeydi. O zaman bu nasıl bir tanrıydı ki bu çocuklara önce bu dünyada işkence ettirip sonra onları cennete alıyordu. O zaman direkt cennete alsındı. Buradaki acının amacı neydi, zaten yaşadıkları bir şeyden sorumlu tutulmayacaklardı. Bu çocuklar diğer insanlara bir şeyleri gösterebilmek için acı çekiyorduysa başka insanlara ders olsun hepimiz utanıp kendimize gelelim diye tanrı onlara böyle bir misyon yüklediyse bu gene çok acımasızdı. Niye onlar diğer bencil insanlara bir şey öğretmek için feda edilmeliydi. Nasıl bir tanrı anlayışıydı bu. Nasıl bir tanrı yapardı bunu.
Her türlü tartışmada ben dünyada bu kadar çocuğun acı çekiyor olmasından bahsedip "işte tamamen yapayalnızız buraya terk edilmişiz ve tanrı yok varsa da umrunda değiliz" dediğimde insanların bana verdikleri cevaplar bunlardı. Ve ben bu cevapların hepsinden nefret ettim çünkü onlar ne kadar buna inanmak isteseler de hepsi mantıksızdı. Hala mantıksız. Bunları ilk düşündüğümde belki ben de çocuktum ama o günden bu güne hiçbir şey değişmedi dünya hala aynı bombok yer, çocuklar her gün daha fazla acı çekiyor ve bem tamamen yalnız olduğumuza inanıyorum, buraya atılmış yapayalnız varlıklarız. Ve belki bir tanrı varsa bile o, dinlerin bize anlattığı tanrı değil; bizi seven, çocukları melek yapan veya günahlarımız için bizi cezalandıracak bi şey değil o. Bizi umursadığını, gördüğünü veya ilgilendiğini sanmıyorum ki ben varolduğunu da sanmıyorum ama varsa da eminim ki işi gücü bırakıp bizleri izlemiyor, hakkımızda notlar falan tutmuyor.
İkinci kitap ayracında yazansa Kafka'nın bir sözü;
Umut olmasına var,
sınırsız denecek kadar umut var,
ama bizim için değil.
Bu sözü ilk okuduğumda şöyle bir gülümsedim aklıma morrissey geldi. O da diyor ya hani :
love is natural and real
but not for you, my love
not tonight, my love
love is natural and real
but not for such as you and i.
İşte ben de aynen öyle dedim. Bu adamlar çözmüşler olayı. Aşk da umut da kavram olarak algılayabildiğim şeyler, var olduklarını da biliyorum ama benim için o kadar uzak o kadar garipler ki başka insanların hikayelerini dinlerken kendime yabancılaşıyorum. Onları anlayabiliyorum ama kendime yapıştıramıyor, bu kavramları somut olarak tutamıyorum elimde. Aşk ve umut benim için şey gibi; Fransızca'nın varolması gibi. Bir fransızca var, biliyorum, fransızcaya inanıyorum, insanlar konuşuyor duyuyorum ama ne söylediklerini bilmiyorum ve asla konuşamıyorum. Tabi ki benim konuşamıyor olmam onun var olduğu gerçeğini değiştirmiyor. evet aynen böyle hissediyorum bu kavramlarla ilgili o yüzden de bu şarkıyı ne zaman dinlesem ve artık bu kitap ayracını ne zaman okusam gülümseyeceğim. En azından dünyada benim durumumda başka insanlar da var bileceğim. Not for such as you and i falan diyeceğim herhalde. Umut da sınırsız, sokaklar geçilmiyor umuttan, dolup taşıyor hatta ama not for such as you and i.
Not : bir de nolur bana "ama fransızca öğrenebilirsin, yapabilirsin bunu" demeyin.
Bir gün kitap ayracı kavramı üzerine de yazacağım. Bence çok önemli bir şey. Ve hak ettiği değeri görmüyor kitap ayracı, bu duruma üzülüyorum.
2 yorum:
Slayer da şöyle der mesela: God Hates Us All!
Tanrı kavramını kazara doğmasına sebep oldukları bebeği cami avlusuna terk eden ebeveynlere benzetiyorum ben. Böyle deyince "Hayat hep güllük gülistanlık değil" diye karşı çıkıyorlar bana. İşte ben de diyorum ki "Olsaydı. Böyle yaratılsaydı."
Dinin toplumların afyonu olduğu öngörüsü gayet yerinde bana kalırsa. Hatta biraz daha ileri gidip din kavramının insan yığınlarını biraraya getirme gayesi güttüğünü, vadettikleri ile toplum içinden nefret olgusunu söküp atma amacı taşıdığını iddia edenler de var. Çok da mantıksız değil eleştirel bir yaklaşımla. Ancak gelinen noktada tüm bu öngörülerin ters teptiğini görememek için de kör olmak gerek. Nihayetinde tüm çatışmalar inançlar uğruna çıkmıyor mu?
Bu arada... Kitap ayraçlarından çok güzel koleksiyon yapılır. Kitap aralarında yıpratmanın bir anlamı yok :)
evet aynen öyle din denilen şey dönemin zeki adamları tarafından ortaya atılan ve insanları kontrol altına alabilmek için geliştirilen bir sistem ancak ben toplumdaki nefret duygusunu yok etmek gibi bir amacı olduğuna inanmıyorum. O dışarıdan göstermek istedikleri, insanları kandırmak için kullandıkları bir reklam gibi ama işin özünün öyle olmadığını görmek için senin dediğin gibi dünya tarihine bakmak yeterli.
öyle deme ya yıpratmayorum ben onalrı, seviyorum ilgileniyorum . ama koleksiyon fikri de pek hoş. olabilir yani :=)
Yorum Gönder