500 Days of Summer'ı bilmem kaçıncı kere seyrediyordum da aklıma geldi yeniden. Bence bu filmde geçen en süper, en bilgelik dolu söz küçük kızın Tom'a söylediği "Just because she likes the same bizzaro crap you do, doesn't mean she's your soul mate." cümlesidir. Yani Summer'ın dediği gibi fantezi olan aşk değil de -tabi o da mümkün- insanların birazcık kendilerine benzeyen ne bileyim iki gıdım benzer fikirlere, zevklere sahip olan kişiyle birlikte olurlarsa çok mutlu olacaklarını, hiç sıkılmayacaklarını falan düşünmeleridir. Böyle bir düşüncenin nedeni de tabi ki insanların kendilerini herkesten iyi tanıma potansiyellerinin olması, kendilerini sevmeleri ve biraz olsun kendilerini andıran biriyle karşılaştıklarında işlerin daha kolay olacağını, o kişinin daha sevilebilir olduğunu düşünmeleridir. Aslında içten içte ben sevilebilir bir insanım o da benimle aynı filmleri seviyorsa o da sevilebilir bir insandır gibi basit bir önermeyle başlıyor her şey. Sonra da anında bir çarpılma veya aşk yanılsaması izliyor bunu. -tom summer görür görmez çekici bulmuş ancak i love the smiths cümlesini takiben ona vurulmuştur hatta holly shit bile der yani- Ancak bu gerçekten bir fantezi, zaten ruh eşi diye bir şey yok yani oturup bunu tartışmam bile ama iki insanın the smiths'i seviyor olmaları ne bileyim kara şimşek'i izlemiş olmaları aynı yazarları okuyor olmaları onları bir araya getirmeye ve dahası bir arada tutmaya yetmez.
Ha şimdi ben burada kendime laf sokmak istiyorum müsadenizle zira hayatım boyunca -ki çok uzun sayılmaz- böyle bir insan düşledim. Yani gerçekten benim sevdiğim saçma sapan şeylere ilgi duyabilecek, benim gereksiz bilgiler ansiklopedisi gibi çalışan zihnime tahammül edebilecek hatta ne tahammül etmesi o da böyle uyduruk şeyler hakkında uyduruk ayrıntıları hatırlamaktan ve bunları dinlemekten zevk alacak biri olmalıydı . Aynı müzikleri,filmleri,kitapları aynı yemekleri, aynı şehirleri, aynı mekanları sevecek falan filan... Liste uzar tahmin edebileceğiniz gibi ve belki bir tarafımla hala bu insanı arıyorum. Hatta geçen gün çoğu insanı yavan bulduğum ve bir türlü tolere edemeyeceğim özelliklere sahip oldukları için umutsuz hissettiğim, bana göre yavan olmayan yani kısacası bana benzyen -allam ne narsisistik bir şeydir bu- bir insanı gerçekten sevebileceğim gibi laflar gevelemişliğim de var. Sadece düşünce bulutları haline kafamın içinde durup duran sesleri dışarıdan duyunca garip gelmedi değil, kendime gıcık da oldum. Çünkü gerçekten tam bir malın edebileceği laflar bunlar ancak son zamanlarda böyle hisler kaplamıştı her yanımı. Ama asıl değinmek istediğim şey ; bir tarafımla bunu çok isterken bir tarafımla böyle bir şeyin asla mümkün olmadığını fark etmiş olmamdır. İyi güzel kafamda bana benzediğini düşündüğüm bir insan da var diyelim -ya da olması ile ilgili bir hayalim var- ancak sonunda aslında o insanın bana benzemediğini, bunun sadece benim kafamın içinde yarattığım ve kendi kendime yazıp oynadığım bir fantezi olduğunu fark ediyorum. Bir kısmıyla çok ortak özellikler bilmem neler barındırsak da aslında o bambaşka bir insan, asla ben olamaz, olamayacak. Üstelik sadece benim için geçerli bir durum değil başka insanlarda da gördüm bunu. Aslında o hiç de öyle biri değilmiş lafları, aslında o the one değilmiş falan filan. -the one diye bir şey olamaz zaten bunca insan içinde tek bi kişi varsa yandık gittik-Tom'a olduğu gibi aynen; onun kafasındaki Summerla gerçek summer örtüşmediği için olanlar oldu zaten ya kağıt üstünde mükemmel çift, zevkleri aynı, tarzları aynı, aynı şeyleri seviyorlar ama değil işte, asla da olmayacak. İnsanoğlu kendine benzer, kendi varoluşsal yalnızlığını belki azıcık azaltacağı umuduyla, anlaşılacağı ve koşulsuz bir önkabulle sevileceği, tek bir insanın onun anlamsız hayatını birden bire çok anlamlı hale getireceği gibi içi tamamen boş umutlarla debeleniyor, başka bir açıklamam da yok. Çok ütopik bir arzu bu. Hani biz hepimiz kendimize mahkumuz ya aslında içeride olan biteni hiçbir zaman tam olarak anlatamıyor, tam olarak anlaşılamıyoruz ya belki bize benzer bir insan bulduğumuzda ufacık bir ihtimal de olsa bu bedenin içinde olan biteni birazcık paylaşabilir birazcık daha az yalnız hissederiz diye düşünüyoruz galiba. Yani tabi ki bunu bilinç seviyesinde yapmıyoruz, motivasyonumuz bilinçdışı ancak hedef aynı. Sonunda da hep hayalkırıklığı, ne kadar inkar etsek de kaçsak da durum bu. Yalnızız.
Biri gelip bana sevdiğim bir şarkının yapılış hikayesinin en garip detayını anlattığında, tarihte birinin göbek adını söylediğinde, bunu söylemekten keyif aldığında, sevdiğim bir filmden alıntı yaparak konuştuğunda, hayatla ilgili bir olaya tam benim baktığım noktadan baktığında bu ufacık şeyleri büyütü büyütüp onun tam kafamdaki kişi, beni anlayabilecek kişi olduğunu bir saniye bile aklımdan geçirsem, işte bu insan süper biri olmalı benim gibi olmalı diye düşünsem işim bitmiş demektir. Ve işin garibi bunu hala yapıyorum, hala ilginç bir umudum var ama bir tarafım da salak mısın diyor her zamanki gibi. Küçük kızın lafı şöyle bir geçiyor kulaklarımdan. Ama doğamız öyle ki bir şeyleri arzulamayı asla bırakamıycağız, belki sadece zamanla bunların olmayışına ve hatta olma ihtimalinin olmayışına alışacağız.
Bir anda böyle düşüncelerimin akışına kapılıp yazdım bunları fazla saçmalamış olabilirim, ne demek istediğimi tam anlatamamış olabilirim ama bu da normal herhalde ne düşündüğümü de pek bilmiyorum. Gelip gidiyor.
Not: Filmin en güzel ikinci cümlesi : Robin is better than the girl of my dreams, she's real.
5 yorum:
bu filmin en güzel olayı bu sanırım, izlerken acayip bir keyif almanın dışında, sonrasında işledikleri konularla ilgili deliler gibi konuşma isteği :)
bu filmi izlerken benimde benzer şeyler geçmişti aklimdan.ne çok bana benziyorsun diyip hafiften sarkmam mı icap eder=)) diye geçti sonrada aklımdan
sinem;
evet ya daha neler neler konuşurum bu filmin üzerinden de kendimi zor tuttum yani :) her izleyişimde yeni bir şey buluyorum zaten içimde kalmasın dedim bi kısmını attım buralara :)
med cezir;
valla güzel yorum olmuş :) bazı konularda insanların çoğunun aklından benzer şeyler geçiyor o zaman ben de düşünüyorum ki belki de birbirimize benzer yönlerimiz benzemeyenlerden daha fazla. ee tabi bu yazının bağlamında düşününce işler karışır haliyle :D
filmi izlemiştim. insanın kalbini burkan, bir yanını acıtan bir filmdi. filmdeki aşık olan çocuğun safça kendisini fazla önemsemeyen o kızın peşinden koşması hayatın gerçekliğiydi.
gerçeklik olmasına gerçeklikti ama filmde kıza çok tav olduğumu hatırlıyorum. yani böyle sürekli bir arayış içinde olup "" oo hayır hayır ben bambaşka bir şey arıyorum, benim dünyam başka..." gibi triplerde olup gizemliyi oynayan insanlardan nefret ediyorum. yani sen de bi insansın işte ne diye saçma sapan triplere girip farklı insanı oynarsın ki:d o kıza tav olmuştum işte:D
Evet, yaptığın şu iki alıntı benim de filmde en sevdiğim cümlelerdi, izledikten uzun zaman sonra bile aklına geldiğinde gülümsetiyor bu film :) Hayatımda izleyip çok beğendiğim çok nadir romantik filmlerden biriydi :)
Yorum Gönder