29 Ağustos 2009

Hayal Bile Edemezdim Ben Bunu*

Ders çalışmıyorum, önümde kocaman üds ve ales var. Napcam ben?
Durmaksızın dizi izliyorum. Supernatural ile neşeme neşe katıyorum.
Ingrid Michaelson'ın yeni albümünü dinliyorum, çok şeker olmuş.
Dean'i mi yoksa Sam'i mi daha çok sevdiğime karar veremiyorum.
Okumam asla dediğim bestseller kitapları okuyorum, hem de seviyorum.
Galiba ben Sam ve Dean'i birliktelerken seviyorum.
Tüm yaz Ankaradaydım neredeyse ve tatil süperdi. Çok eğlendim.
Rakı da süper bi içkiymiş, bunca yılı heba ettik onsuz.
Sam bazen çok tripcan oluyor o zamanlar Dean'i daha çok seviyorum.
Yaz okuluna kaldım da pek bi işe yaramadı. Deneyim oldu, yazın kampüs nasıl oluyormuş görmüş oldum.
Jeffrey Dean Morgan'ı her bölüm görsek ne süper olur diye düşünüyorum.
Adı Jeffrey olan herkesi adeta bir refleksmişcesine seviyorum.
"The whole reason you watch a tv show is because it ends. if i wanted a long boring story with no point to it, i have my life" sözüne gülüyorum şu anda. Jerry Seinfeld süper zeki bi adam.
Bu yaz yepyeni yönlerimi keşfettim.
Çok ağladım bi süre, sonra geçti.
Artık bir şeyleri deniyorum, korkmuyorum.
Büyüdüm.
-Can I shoot her, -Not in the public.
-I'm Batman -Yeah You're Batman.
Komik.
Supernatural'ın soundtrackine sahip olmalıyım. Benim olmalı.
Şampanya gibi patlayan kırmızı şarabı sonunda içtik.
O kadar muhteşemdi ki, ne yazık ki burda onun aynısından bulmak imkansız.
Herhangi bir şey yapmak için özel bi an beklemek saçma çünkü bekledikçe gelmez, önemli olan o özel anı yaratmak. Sen o şeyi yaptığında o an otomatikman özel oluyor zaten.
Kurtuluş sandığımız şey duvarlarımız olmaya başladığında onu uzaklaştırmayı bilmek lazım. Bunu öğrendim.
Sam'in gömleklerini kim seçiyorsa kendisine burdan bir alkış.
Ingrid'den Maybe Ağustosun şarkısı olsun bence.
Geniş Aile acayip komik bi diziymiş, 2 bölüm izledim sadece o bile yetti.
Amerika Açık başlayacak diye seviniyorum.
Supernatural sevin, izleyin.
Quentin Tarantino'yu hala sevmiyorum.
Maybe in the future you're gonna come back.
Neyse yoruldum, bir bölüm daha Supernatural sonra bi bölüm daha.
Gece.

*daha mutlu olamam.

26 Ağustos 2009

Kahve ve Yemek

Sabah sabah beynim bloke olmuşken şöyle sert bir kahvenin hayaliyle yaşıyorum ama o kahveyi yapmaya üşeniyorum. Bana o kahveyi yapacak biri olsa evde, sonra yapsa kahveyi getirse, afiyet olsun dese ve ben içsem. Bunu istiyorum, hatta bunla yetinmiyorum kahveden sonra o biri bana yemek hazırlasın, bardağa şeftalili ice tea koysun bir de içinde domates olan kocaman bir salata yapsın, sonra beni çağırsın "yemek hazır" desin istiyorum.


*bir de kahveyi düzgün yazabilseymişim, açlıktan oluyor bunlar hep.

21 Ağustos 2009

Hiçbir Zaman

BİR HATA
Bir insan aynı hatayı kaç kez yapabilir? Limiti merak ediyorum gerçekten. Ben kendimi devamlı aynı döngünün içinde bulacağım gibi geliyor, limitim sonsuzmuş gibi.Birileri hayatımı loopa almış sanki sürekli aynı şeyler tekrar edecek ve sonunda yaptığım her şeyin, hissettiğim her şeyin aslında tek bir şey olduğunu fark edeceğim son nefesimi verirken. Bir hayat, bir insan ve aynı şekilde yaşanmış yüzlerce olay, anı... Günün sonunda yine yorgun, yine kırgın hisseden tüm hayatı kaybederek geçmiş bir zavallı. Ya da belki de limite çok az kalmıştır ve o yeter anı gelmek üzeredir. Ondan sonra aynı hataları yapmayan, pişmanlık duymayan kesinlikle zavallı olmayan, günün sonunda huzurlu, sakin, hayatı kavramış, olana bitene hakim, yaşadığı hayatın hakkını vermiş, dünyadaki günlerini istediği gibi geçirmiş, en nihayetinde öğrenmiş bir insan olurum. Belki ile başlayan her şey gibi, belirsizliğin olduğu her durum gibi her zaman biraz umut vardır ve hayalkırıklığı.

BİR ŞİİR
Demiş ki Cemal Süreya:
Yalnızlığı soruyorlar, yalnızlık,
Bir ovanın düz oluşu gibi bir şey.
Hiçbir şeyim yok akıp giden sokaktan başka
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Hep sorarlar bir şeyleri, merak ederler ve bazen soru sorulan kişi için cevap çok doğaldır, olağandır. Yalnızlığı bilmeyen biri anlayamaz, senin için bir ovanın düz oluşu gibi ya da denizin tuzlu oluşu kadar normal bir şeydir oysa yalnızlık, anlatamazsın. ve bunun doğallığının yanı sıra yalnızlığı düz bir ovaya benzetmek ayrı bir güzelliktir. "Keşke yalnız bunun için sevseydim seni" içinde her zaman "keşke sen de sadece bunun için sevseydin beni'"yi barındırır. Akıp giden sokaktan bşaka bir şeyim yok, ben bir hiçim belki ama yine de sev beni. Hüzünlü değil de nedir bu.

İKİ KELİME
Nakka : Duyar duymaz aşık olunan bir kelime. Anlamını sorduğum arkadaşım "aslanın karesi" dedi. Asla ve asla, hiçbir zaman, yok işte ölsem de gebersem de yani bir daha asla anlamındaymış. Bir de Yeni Türkü şarkısı varmış bu isimde. Dinleyemedim.
Katre: Gözyaşı demek, birkız çocuğuna isim olarak yakışır ama adı gözyaşı olan bir çocuğun hayatı nasıl geçer hiç bilmiyorum.

BİR ŞARKI
Van Morrison-Astral Weeks. Hayatımda dinlediğim en güzel şarkılardan biri, asla bıkamam, tüm Astral Weeks albümü gibi, doyamam. Bir de şunları söylüyor ya Van amcam, ölüyorum yavaştan;
if i ventured in the slipstream
between the viaducts of your dream
where immobile steel rims crackand the ditch in the back roads stop
could you find me?
would you kiss-a my eyes?
to lay me down in silence easy
to be born again, to be born again,to be born again...
in another world, in another world,in another time...
i got a home on highain't nothing but a stranger in this world...
i'm nothing but a stranger in this world!
i got a home on highin another land
so far away, so far away...
way up in the heaven, way up in the heaven,
way up in the heaven, way up in the heaven...
in another time, in another place,in another time, in another place...
way up in the heaven, way up in the heaven,
we are goin' up to heaven, we are goin' to heaven...
in another time, in another place,in another time,
in another place,in another face...

BİR KİTAP
Şeytan ve Genç Kadın: Dünyada iyi ve kötünün bir bütünlüğü varsa -ki var- ve herkesin içinde az da olsa kötülük varsa -ki var- ahlaki ikilemler içinde sürüklenirken çok sıradan insanların bile büyük kötülükler yapabilcekleri koşullar oluştuğunda tüm dini, toplumsal vesaire nedenin dışında bireysel bir irade ve ahlakla insanların nasıl davranabilceğini merak edenler için, bazen etrafta düşündüğümüzden daha çok iyilik olduğunu, bazen de hiç kötülük görmeyeceğimizi düşündüğümüz insanların aslında kötülükle dolu olabilceğini fark edebilmek için. Ben olsam okurdum ki ben okudum :)

BİR SÖZ-SON SÖZ
"I wanna love you but my hands are tied i wanna stay here but i've been denied"

15 Ağustos 2009

Uyum

Hayat karışık, her zaman öyleydi ama bu sıralar ben acayip uyum sağlıyorum. Hayat üzerine düşünmek yerine onu yaşama kararı aldığım andan beri şu isyan eden tarafımı her geçen gün biraz daha törpülüyorum. İnsan süper mutlu olmasa da nötr bir duygu durumla hatta bazen mutlu da olarak hayatına devam edebiliyormuş. Hızlı yaşayınca durup düşünmeye de zaman kalmıyormuş. Valla yahu ben bunca yıl bunu keşfedememişim bazen cevap ne kadar basit oluyormuş. Girişimci bir ruh oldum, sosyal yönümü patlattım, evet hala nevrotiğim ama mühim olan kötü yanlarımıza alışmak- kabullenmek. Gerisi de geliyor, hayat zaten kısa, birkaç önemli an, birkaç önemliye yakın an, bomboş anlar bazen ne olduğu anlaşılamayan anlardan ibaret. Böyle akıp giderken ben de aynı hıza ulaşmaya çalışıyorum. Şimdiye kadar başarılıyım, zaten ben yaparım ya :) (aradığımız motivasyon işte bu )

9 Ağustos 2009

Eşik

"Hepimiz bir şekilde yaralıyız sadece bazılarının acı eşiği çok düşük." yazmıştım geçen gün kitabımın en arka sayfasına, iyi ile kötünün aynı yüzde varolduğunu söyleyen kitabımın arkasına. Yaralar, iyi yanlar ve karanlık taraflar hepimizde olan şeyler, inkar etmek boşuna. Karanlık yönümüzle barışıp, yaralarımızı sarıp yola devam etmek lazım. Bu sırada acı eşiği düşük olanlar daha fazla acı çekecek karanlık tarafları iyi yönlerine ağır basanlar daha çok kötülük yapacak belki. Ama hepimiz aynı yolun yolcusuyuz, o kadar da farklı değiliz birbirimizden. Öyle olduğumuzu sandığımız anlarda yalnızlaşıyor ve yabancılaşıyoruz. İnsan olmanın acıları, yalnızlığı, varoluş yükü, iyilik, kötülük hepimiz için.

5 Ağustos 2009

My Life According To "Jeff Buckley"

Kültür Sepeti dolaylarından gelen mim pasını değerlendirme sırası bana geldi. Efendim mim müzikle ilgili olunca akan sular duruyor benim için, üstelik bir de böyle eğlenceli olunca daha bi severek yazıyorum. Yapmamız gereken oldukça basit aşağıdaki sorulara uygun şarkı isimleri seçeceğiz bir grup veya sanatçının şarkılarını baz alarak. Ben şaşırtıcı olmayacak şekilde Jeff Buckley'i seçtim ayrıca Jeff Buckley'in kendisinin olmayan ama onun yorumladığı şarkılardan da seçimler yaptım. Sonra bana gelip ama bu aşrkı Bob Dylan'ın Nina Simone'un falan demeyin, Jeff ne söylediyse ben onlardan seçtim . Başlayalım

Male or Female?
Just Like a Woman


Describe Yourself:
Morning Theft


How Do You Feel?
So Real


Describe Where You Currently Live:
Strawberry Street


If You Could Go Anywhere, Where Would You Go?
Eternal Life


Favorite Form of Transportation:
Kanga-Roo :)


Your Best Friend Is:
Demon John


What's The Weather Like:
Sweet Thing


Favorite Time of Day:
When My Love Comes Down


If Your Life Was A TV Show, What Would It Be Called?
If You See Her, Say Hello


What Is Life To You?
Lost Highway


Your Fear:
Last Goodbye


What Is The Best Advise You Have To Give:
Forget Her /Lover You Should've Come Over


Thought For The Day:
We All Fall In Love Sometimes


How I Would Like To Die:
Drown in My Own Tears


My Soul's Present Condition:
Alive


My Motto:
3 Is A Magic Number (şaka şaka)/ The Sky Is A Landfill

Evet işte bu kadar, bazılarını seçerken çok zorlandım, bazıları da çok anlamlı olmadı ama idare edin artık:) Ben de Jazz'ı mimliyorum, hangi şarkıları seçeceğini merakla bekliyorum

4 Ağustos 2009

Akış

Olayları akışına bırakmayı öğrenmek istiyorum. Bazen bazı şeyler yaşanması gerektiği için yaşanır, bazen de kendi ellerimizle yaratırız yaşanmışlıkları, biliyorum ve bazen olan olmuştur geriye dönülmez. Hayat üzerine düşünmek yerine onu yaşamaya karar verdiğim bu zaman diliminde bir yanım halen tetikte ve ben o yanımı ikna edemedim görünen o ki. Lütfen şu hayatta yaşadığım veya yaşamadığım hiçbir şey için suçluluk duymayayım artık, suçluluk kadar insanı yoran-hasta eden bir şey yok. Sevmek istediğimde seveyim, unutmak istediğimde bırakayım, yorulduğumda durulayım ve benim dışımdaki insanların kararları, fikirleri, yaptıkları veya yapmadıkları için kendimi üzmeyeyim.


Fonda Çalan: Radiohead- Nice Dream