Bugün Bradley Cooper'ın fotoğraflarına bakarken gözlerim doldu, neler oluyor bana yahu. Tamam adam bir adonis, başlı başına bi dünya, karizma kelimesinin görsel karşılığı ama bu kadar da olmaz, bunun için ağlamaya gerek yok ki :) Benim ağlama düğmemin ayarları bozuldu resmen, yalama oldu. Mutlu, mutsuz, güzel, kötü, garip her şeye ağlar oldum :) Ha bi de The Hangover eğlenceli bi film olmuş, sadece Bradley Cooper oynuyor diye değil vallahi eğlenceli.
How I Met Your Mother'ı bilmem kaçıncı kere yeni baştan izliyorum. Açık ara "en çok izlediğim şey" oldu artık. Ama o kadar güzel ki replikleri ezberledim, hatta evde onlar gibi konuşmaya başladım, hayatımın her olayında himym'dan verecek bir örnek buldum, izlemeyenlere izlettim sonra onlarla bir how i met jargonu oluşturdum. hem o kadar izlememe rağmen bazı esprileri daha öncesinden fark etmediğimi fark ettim. Her izleyişimde yeni bir şey, so awesome.
Ben geçen gün blink-182'yu özledim. Two guys and a girl'in bi bölümde çıplak şarkı söylüyorlardı. Ana dedim bunları görmeyeli yıllar oldu, sonra gittim birkaç tane eğlenceli şarkı dinledim. Bunların boybandlerle dalga geçtikleri bi klipleri vardı onu hatırladım güldüm :)
Two guys and a girl demişken bir himym kadar olmasa da süper bi dizi. Çok komik ayrıca Michael Bergen gibi bir karakteri barındıryor içinde. Ben cnbc-e de izlerdim ordan aklımda çok komik olduğu kalmıştı sadece, linkleri buldum indirdim, hafızam beni yanıltamdı süper süper. Bundan sonra aklımda çok komik diye yer eden diğer bi dizi That's 70s Show'u izleyeceğim. Önce Supernatural ama. Israrlara dayanamadım daha fazla.
Greenday'in Time of your life şarkısı beni çok hüzünlendiriyor. How I Met'in 2. sezon son bölümünde barney ve tedin konuştuğu son sahnede çalan şarkının adı "sea green, see blue" jaymay adında bi abla söylüyor ve inanılmaz güzel. Travis'in my eyes şarkısı her durumda neşeli geliyor, elliott smith'in XO albümü o kadar güzel ki bir de jason mraz I'm yours'u söylerken huzur buluyorum. Daha çok var...
Maddeli yazı yazma işini yeniden sevmeye başlıyorum galiba. Bir de başlık bulabilsem.
Hayatımın en filmsel rüyasını da gördüm. Resmen romantik komedi çektim rüyamda, çok eğlenceli ya :)
31 Temmuz 2009
28 Temmuz 2009
It's like forgetting the words to your favorite song.**
Better
Yine kocaman bir boşlukta kaldım, söyleyecek sözüm kalmadı ama müzik hep yanımda. Konuşmasam da dinlerim, dinlemeyi severim. Ne olduğu çok önemli değil de bu sıralar birileri bana güzel bir hikaye anlatsa da onu dinlesem istiyorum. Kendimi hikayesiz hissediyorum. Son günlerde en çok dinlediğim şarkı "Better" olduğundan blogumda dursun diye böyle bir video koyuyorum, sayfayı her açtığımda dinlerim, belki siz de dinlersiniz. Kelimesiz kalınca müziğe koşmak iyidir ama dilerim ki kimse kelimesiz kalmasın. Müziksiz de kalmasın. Temmuz da bitiyor sessiz sedasız.
**Her nekadar burada better'ı dinliyor olsam da başlık bir başka Regina Spektor harikası
Yine kocaman bir boşlukta kaldım, söyleyecek sözüm kalmadı ama müzik hep yanımda. Konuşmasam da dinlerim, dinlemeyi severim. Ne olduğu çok önemli değil de bu sıralar birileri bana güzel bir hikaye anlatsa da onu dinlesem istiyorum. Kendimi hikayesiz hissediyorum. Son günlerde en çok dinlediğim şarkı "Better" olduğundan blogumda dursun diye böyle bir video koyuyorum, sayfayı her açtığımda dinlerim, belki siz de dinlersiniz. Kelimesiz kalınca müziğe koşmak iyidir ama dilerim ki kimse kelimesiz kalmasın. Müziksiz de kalmasın. Temmuz da bitiyor sessiz sedasız.
**Her nekadar burada better'ı dinliyor olsam da başlık bir başka Regina Spektor harikası
"Eet" den alıntıdır. Oluyor öyle bazen, insan ismini bile unutur :)
19 Temmuz 2009
Belki Ben Büyüdüm, Belki Zaman Küçüldü.
Yalnızlıkla tek başınalığın farklı şeyler olduğunu biliyorum, ona göre davranıyorum.
Bugün kameradan kendimi izledim, düşündüğümden daha fazla hüzünlü bakıyorum ama düşündüğümden daha az itici görünüyorum.
Bir insanı tamamen anlayabilmenin imkansız olduğunu biliyorum, ona göre davranıyorum.
Hayattan tek istediğim iyi bir terapist olabilmek, bunun için çok çalışmam gerekiyor,ona göre davranmaya çalışıyorum.
"Because you leave me here on the other side", görünce söyleceğim. "I won't live for or die for you won't do anything any more for you, i'm not gonna shed one more tear for you" da diyeceğim. İçimden.
İnsanları dengesizleştiren motivasyonu merak ediyorum.
İstanbul'da nemden ve sıcaktan bayılmamayı umut ediyorum. Bir de yolumu bulabilmeyi. Literally.
Michael Bergen benim sevgilim olsa, hayattan elimi ayağımı çekerim. Yeminlen.
Ölmeden önce bir tane şarkı yazacağım.
Madrid'de ve Manhattan'da yaşamadan ölürsem de gözüm çok pis arkada kalacak.
Belki Almanca öğrenirsem süper bi kariyer adımı atabilirim ama sevmiyorum bu dili.
Bazen diyorum ki Jeff Buckley neden öldü, bazen bana hala yaşıyormuş gibi geliyor hatta arkadaşımmış, birazdan beni arayacakmış, çıkıp kahve içelim diycekmiş gibi. Özlüyorum.
Bir yıl sonra çantadan çıkan hatırlar gibi ilginç bir şey var mıdır?. Bir yıl kapalı kalmış orda.
Gitmek bir seçimse, kalmak da öyledir. Hayat seçimlerden ibarettir. Bazen bir seçeneği kaybetmekten korktuğum için karar vermeyi ertelemem bir şeyi çözmez. İşkenceyi uzatır. Yara bandını çekmek gibi, seç gitsin bir anda.
Yetenek önemlidir ama yeneteği yaratmak daha önemlidir. Bunu biliyorum, ona göre davranıyorum.
Hayat kısa evet bunu bilmeyenimiz var mı. Our endless numbered days demiş güzel bi adam. Sonsuz gibi geliyor de mi? Sadece ölme deneyiminin sistemde varolmayışındandır bu. O yüzden insanlar günü yaşama kararlarını 2 saat içinde unuturlar. Ben de.
Bir terapistle hangi terapi sisteminin daha iyi olduğunu tartışma. O senden daha çok biliyor çünkü ukala olma. Ukalalık kötüdür, ona göre davran.
Yeşil babetler güzeldir, güzel olduğu kadar da dardır. Ama bir gün giymekten kimse ölmez. Hem değişiklik iyi de olabilir. Kim bilir.
Ben bilmem.
Bugün kameradan kendimi izledim, düşündüğümden daha fazla hüzünlü bakıyorum ama düşündüğümden daha az itici görünüyorum.
Bir insanı tamamen anlayabilmenin imkansız olduğunu biliyorum, ona göre davranıyorum.
Hayattan tek istediğim iyi bir terapist olabilmek, bunun için çok çalışmam gerekiyor,ona göre davranmaya çalışıyorum.
"Because you leave me here on the other side", görünce söyleceğim. "I won't live for or die for you won't do anything any more for you, i'm not gonna shed one more tear for you" da diyeceğim. İçimden.
İnsanları dengesizleştiren motivasyonu merak ediyorum.
İstanbul'da nemden ve sıcaktan bayılmamayı umut ediyorum. Bir de yolumu bulabilmeyi. Literally.
Michael Bergen benim sevgilim olsa, hayattan elimi ayağımı çekerim. Yeminlen.
Ölmeden önce bir tane şarkı yazacağım.
Madrid'de ve Manhattan'da yaşamadan ölürsem de gözüm çok pis arkada kalacak.
Belki Almanca öğrenirsem süper bi kariyer adımı atabilirim ama sevmiyorum bu dili.
Bazen diyorum ki Jeff Buckley neden öldü, bazen bana hala yaşıyormuş gibi geliyor hatta arkadaşımmış, birazdan beni arayacakmış, çıkıp kahve içelim diycekmiş gibi. Özlüyorum.
Bir yıl sonra çantadan çıkan hatırlar gibi ilginç bir şey var mıdır?. Bir yıl kapalı kalmış orda.
Gitmek bir seçimse, kalmak da öyledir. Hayat seçimlerden ibarettir. Bazen bir seçeneği kaybetmekten korktuğum için karar vermeyi ertelemem bir şeyi çözmez. İşkenceyi uzatır. Yara bandını çekmek gibi, seç gitsin bir anda.
Yetenek önemlidir ama yeneteği yaratmak daha önemlidir. Bunu biliyorum, ona göre davranıyorum.
Hayat kısa evet bunu bilmeyenimiz var mı. Our endless numbered days demiş güzel bi adam. Sonsuz gibi geliyor de mi? Sadece ölme deneyiminin sistemde varolmayışındandır bu. O yüzden insanlar günü yaşama kararlarını 2 saat içinde unuturlar. Ben de.
Bir terapistle hangi terapi sisteminin daha iyi olduğunu tartışma. O senden daha çok biliyor çünkü ukala olma. Ukalalık kötüdür, ona göre davran.
Yeşil babetler güzeldir, güzel olduğu kadar da dardır. Ama bir gün giymekten kimse ölmez. Hem değişiklik iyi de olabilir. Kim bilir.
Ben bilmem.
16 Temmuz 2009
Bulut
Pas tutmuş eski bir demir parça gibi onun gölgesi artık, paslı değilken bile işe yaramayan bu parça, bir de paslandıysa, onu elimde tutmak için nedenim kalmamış demektir. Bir bulutun yavaşça dağılışını hayal ediyorum, kaybolan bulutun arkasından belli belirsiz kendini gösteren bir güneş imgesi var gözlerimin önünde. Ne ben bulutluyum, ne de uzaklara bakınca gözlerimden bir bulut geçiyor, bu sefer hayatım değil, hayatımı çevreleyen pis bulut dağılıyor. Bu imgenin kuvveti karşısında şaşkınım. Velhasıl hayat zannettiğim şey parçaları birbirinden uzağa atılmış kocaman bir puzzle gibi. bitirmek için çok fazla yere bakmam lazım; çok gezmem, çok yorulmam ,fırınlardaki ekmekleri tüketmem ve belki daha çok kavga etmem... Bitirmeden bırakılır mı hiç. Şu an parçaları eksik olabilir ama onu tamamlayacağım günün umudu ayakta tutuyor beni. Kendime inanmakta zorlanıyorum, bir yandan içimdeki bu köşeye gülüyorum ama o küçük köşe hayatta tutuyor beni. Gölgelerden korkmuyorum, geriye bakmıyorum, küçük köşem ve dağınık puzzle parçalarımla bütünün hayali aklımda, bulutsuzum, bir şarkı tutturmuşum, yaşıyorum.
15 Temmuz 2009
Hey Pretty Lady, Come Sing With Me
Ben bugün son zamanlarda çok fazla dinlediğim kadın vokallerden bahsedeceğim. Herhangi bir şeyi kadınlar-erkekler diye ayrımaktan haz etmesemde, burada bir ayrıcalık yapacağım çünkü daha öncesinde "ben sevmiyorum, kadın vokkaller bana hitap etmiyor" gibi saçma salak laflar etmişliğim var. O zaman ki laflarımı birbir yedim tabi, olsun kendi kendimi bozmaktan çok mulu oluyorum. Son bir yılda müzik konusunda çok farklı bir şekilde geliştiğim ve müziğe nerdeyse tamamen (hala birkaç önyargım var, onlar da zamanla geçecektir:)) önyargısız ve açık baktığım için, aslında daha öncesinde fırsat vermediğim müzik türlerini ve müzisyenleri keşfettim. Hatta hayatımda beni en çok mutlu eden şeylerden biri yeni grupları, yeni müzisyenleri sıfırdan keşfedip hayatımın her dakikasını yeni müziklerle, şarkılarla doldurmak oldu. Şimdi sırasıyla bir bakalım bu güzel müzisyen ablalara; şimdiden uyarayım gayet kişisel bir yazıdır, tamamen öznel fikirlerimi ve beğenilerimi içerir. Öyle bir müzisyen-albüm inecelemesi değildir, ciddi hiç değildir
2-Rachael Yamagata: Bu güzel sesli abla da pek süper, pek karanlık şarkılar yazıyor- söylüyor. Neko Case'in soundundan çok daha farklı. Daha piyano ağırlıklı daha karamsar şarkılar ondan duyduğumuz. Sözler yine muhtşem, ses desek o ayrı bi dünya. Last Fm'in hayatıma kattığı bir muhteşemlik. Öneri sayfasını es geçmemek lazım, adamlar bir şey biliyor ki tavsiye ediyor gerçekten. Çok daha öncesinde rastlamak isterdim Rachael Yamagata'ya şimdi onsuz geçen zamanı telafi etmeye çalışıyorum. Ipodumda, evde, her yerde sürekli dinliyorum. Bazı şarkıları gerçekten insanı tokat yemişe çeviriyor ama ben bu acıdan ilginç bir şekilde keyif aldığım için her an her dakika dinleyebiliyorum, ama bazı şarkılarını üstüste dinlemeyi kimseye tavsiye etmiyorum, mental sağlığınız için. Elephants...Teeth Sinking Into Heart albümünü çok çok güzel, Happanstance albümünün tamamını dinlemedim ama onda da mükemmel şarkılar var. Şiddetle tavsiye ediyorum bu kadın ne söylerse dinleyin.
Rachael Yamagata Top 5
1-Sunday Afternoon
İşte böyle, ayrıca kate havnevik, joni mitchell, imogen heap, norah jones ve tabi ki nina simone da devamlı dinlediğim süper kadınlar. İnsan hayatta büyük konuşmayacak ve hiçbir şeye ön yargıyla yaklaşmayacak. Bir yemeğin tadına bakmadan iğrenç olduğuna karar vermek, bir müzisyeni-bir tarzı dinlemeden onun bana uygun olmadığını düşünmek, bir insanın tek bir özelliğine bakarak onun hakkında karar vermek, bir yazarın hiçbir kitabını okumadan sırf medyada yazanlar yüzünden ben o yazarı okumam demek, bir filmi içindeki tek bir oyuncuya bakarak izlememek... bunların hepsi çok büyük birer hata, hayatta herkes ve her şey bir şansı hak eder, denedikten sonra fikir belirtmek her zaman çok daha iyi, ayrıca bir şeyleri denemek çoğu zaman kötü olamaz yeni her şey insanın hayatına yeni bir şey ekler. Bunu her zaman aklımın bir köşesinde tutacağım, unuttuğum zamanlar olacaktır ama önemli olan hatayı fark edip geri dönebilmek. Öyle kadın vokaller bana hitap etmiyor gibi ukalalıklar yapmadan önce 2 kere düşünürüm bundan sonra :)
1-Neko Case: Last fm'nin country, singer-songwriter, folk, indie etiketlerini layık gördüğü Neko Case ile tanışmam yeni sayılır. İlk dinleyişte insanı etkileyen kuvvetli bir sesi ve inanılmaz güzel şarkı sözleri var. Zaten bu ikisi bir araya gelince benim beğenmemem imkansıza yakındır. Müzik elbette çok önemlidir ama ben bir şarkı sözü insanıyım gerçekten. Sözlerin şarhoş edici bir etkisi var üzerimde. Kelimeleri ve cümleleri sevdiğim için böyle sanırım. Ayrıca hissettiğim şeyleri kısa ve öz olarak anlatabilen insanlara çok hayranlık duyuyorum. Hele bir de müzikle birleştiriyorlar bayılıyorum, bayılıyorum :) Neko Case'e de bayılıyorum. Müziğindeki yoğunluğu çok seviyorum ve evet çok tavsiye ediyorum.Herkes dinlesin, herkes sevsin :)
Neko Case Top 5
1-I wish I was the moon
2-That Teenage Feeling
3-This Tornado Loes You
2-That Teenage Feeling
3-This Tornado Loes You
4-Hold On, Hold On
5-Middle Cylone
5-Middle Cylone
2-Rachael Yamagata: Bu güzel sesli abla da pek süper, pek karanlık şarkılar yazıyor- söylüyor. Neko Case'in soundundan çok daha farklı. Daha piyano ağırlıklı daha karamsar şarkılar ondan duyduğumuz. Sözler yine muhtşem, ses desek o ayrı bi dünya. Last Fm'in hayatıma kattığı bir muhteşemlik. Öneri sayfasını es geçmemek lazım, adamlar bir şey biliyor ki tavsiye ediyor gerçekten. Çok daha öncesinde rastlamak isterdim Rachael Yamagata'ya şimdi onsuz geçen zamanı telafi etmeye çalışıyorum. Ipodumda, evde, her yerde sürekli dinliyorum. Bazı şarkıları gerçekten insanı tokat yemişe çeviriyor ama ben bu acıdan ilginç bir şekilde keyif aldığım için her an her dakika dinleyebiliyorum, ama bazı şarkılarını üstüste dinlemeyi kimseye tavsiye etmiyorum, mental sağlığınız için. Elephants...Teeth Sinking Into Heart albümünü çok çok güzel, Happanstance albümünün tamamını dinlemedim ama onda da mükemmel şarkılar var. Şiddetle tavsiye ediyorum bu kadın ne söylerse dinleyin.
Rachael Yamagata Top 5
1-Sunday Afternoon
2-Over and Over
3-Be be Your Love
4-Elephants
5-Under My Skin
3-Ingrid Michaelson: Öncelikle Ingrid Michaelsonla tanışmamı sağlayan, aynı zamanda onun dışında hayatıma bir sürü güzel şarkı da kazandırmış olan, pek hayranı olduğum Grey's Anatomy'dir, bunu belirtemk isterim. Şu çok güzel sezon finalinde Christina gelinliğini çıkarmaya çalışırken bir anda nefessiz kalmıştı ve tam o sırada "keep breathing" çalmaya başlamıştı.. Ben de bir şarkı bir sahneyle ancak bu kadar uyumlu olabilir diye düşünmüştüm. Evet işin öykü kısmı burada, daha sonrasında şarkıyı söyleyeni, şarkıları buldum, bir yıldır da sürekli dinliyorum. Çok şirin sesli, çok şirin bi insan. İyi de bir twitçi, güzel güzel yazıyor. Şaşırtıcı olmayacak bir şekilde last fm kendisini singer-songwriter olarak etiketliyor ve ben tabi ki seviyorum sözlerini, şarkı söyleyiş tarzını. Kolay dinlenebilir bir müzik yaptığını düşünüyorum, çok seçici olan ya da ben her şeyi dinlerim diyen insanlara da hitap ediyor bu onun mainstream bir müzk yaptığı anlamına gelmiyor tabi ki. Demek istediğim şarkıları ilk dinleyişte alışılan, kaynaşılan şarkılar sanki uzun zamandır Ingrid'in yaptığı müzikle yaşamışsınız gibi bir his veriyor, hani bana çok tanıdık geliyor dediklerimizden. Öyle bir etkisi var işte üzerimde, çok şirin şirin yazıyor söylüyor. Tavsiyedir yani, dinlemek gerek.
Ingrid Michaelson Top 5
1-Keep Breathing
2-Breakable
3-Corner of your heart
4-Giving Up
5-The Way I am
4-Regina Spektor: O kadar tatlı, o kadar şirin bi insan ki Regina Spektor gördükçe sevgi patlamaları yaşıyorum kendisine karşı. Şarkılarını dinleyip sırıtıyorum, bir kişi şarkılarıyla, görünüşüyle bu kadar sırıtık yapabilir mi beni, yaptı işte Regina. Mutlu melodileri, resmen cıvıldaşan piyano ezgileri, şarkıları söyleyiş tarzı ve bazen komik şarkı sözleriyle beni benden alıyor. Çok şirin bi abla vallahi, insanın gidip yanaklarını mıncıklayası geliyor. Ve ben soruyorum kendime "Tanrım ben neden bu kadar geç keşfetmişim bu muhteşem, şirin insanı" diye.Şarkıları o kadar dinlenesi o kadar inanılmaz dercede güzel ki bazen yollarda yürürken eşlik ediyorum hiçbir şeye aldırmadan. En duygusal şarkılarında bile bir muzurluk, bir hınzırlık, altta alta alaylar, tespitler sezniyor değilim, ayrıca inanılmaz gözlemleri olan bir kadın hemide kova burcu. Zaten kova burcu olduğunu öğrendikten sonra niye bu kadar çok sevdiğimi de anlamış oldum. Aquarius diye bir şarkısı da var ne süper anlatmış vallahi billahi. Bi kere benim burcumla ilgili şunlerı demiş ne kadar katılsam az kalır :"Born of a sign that carries vessels, but in a month as cold as ice. I know I question things too quickly, but I have never questioned if I've loved, loved. " Şarkı söyleyebilseydim Regina Spektor'un sesine ve tarzına sahip olmak isterdim şüphesiz, karizmasına da sahip olmak isterdim vallahi. Son günlerde yeni albümü "Far" ı dinliyorum, baştan sona güzel, bir tane olmamış şarkısı yok, hepsi güzel şu ana kadar dinlediğim her şarkısı da süper, evet bayıldım, yirim. tavsiye de ederim haliyle.
Regina Spektor Top 5:
1-Better
2-Fidelity
3-Laughing With
4-Blue Lips
4-Blue Lips
5-Samson
İşte böyle, ayrıca kate havnevik, joni mitchell, imogen heap, norah jones ve tabi ki nina simone da devamlı dinlediğim süper kadınlar. İnsan hayatta büyük konuşmayacak ve hiçbir şeye ön yargıyla yaklaşmayacak. Bir yemeğin tadına bakmadan iğrenç olduğuna karar vermek, bir müzisyeni-bir tarzı dinlemeden onun bana uygun olmadığını düşünmek, bir insanın tek bir özelliğine bakarak onun hakkında karar vermek, bir yazarın hiçbir kitabını okumadan sırf medyada yazanlar yüzünden ben o yazarı okumam demek, bir filmi içindeki tek bir oyuncuya bakarak izlememek... bunların hepsi çok büyük birer hata, hayatta herkes ve her şey bir şansı hak eder, denedikten sonra fikir belirtmek her zaman çok daha iyi, ayrıca bir şeyleri denemek çoğu zaman kötü olamaz yeni her şey insanın hayatına yeni bir şey ekler. Bunu her zaman aklımın bir köşesinde tutacağım, unuttuğum zamanlar olacaktır ama önemli olan hatayı fark edip geri dönebilmek. Öyle kadın vokaller bana hitap etmiyor gibi ukalalıklar yapmadan önce 2 kere düşünürüm bundan sonra :)
14 Temmuz 2009
Oh My God!
Bence şöyle olmuş; Amy Winehouse birgün oturmuş Friendsi izlerken Janice'i görmüş, sonra bakmış bakmış demiş ki "yahu ben neden bu kadının tarzını çalmıyorum, hazır tipimiz de benziyor". Sonra biraz daha düşünmüş, "al sana işte hazır yapılmışı var ne uğraşcam saçtı, tipti, kıyafetti falan" demiş. Janice'in Oh My God'ını taklit etmeye çalışmış, bakmış sesini inceltemiyor, onun gibi söyleyemiyor, ses kalın bi kere incelmiyor, demiş ki "madem benim sesim ince değil madem ben Janice gülüşünü yapamıycam, omg diyemiycem o zaman şarkı söyleyeyim bari, o eksikliğimi böyle kapayayım". Sonra şarkıcı olmuş ama içinde bir yerlerde hala Janice gibi "oh my god" diyememenin ezikliğini hissediyormuş. Kendini vemiş alkole, uyuşturucuya ama o boşluk hiç dolmamış. Yazık.
10 Temmuz 2009
I stood beneath an orange sky.
Süper gruplar ve müzisyenler keşfetmeye devam ediyorum. Hayatımın her gününü yeni bir şarkıyı yeni bir sesi belleğime kazıyarak geçiriyorum, pek mutlu ediyor beni. Her anım müzik olsun, düşüncelerimi duymaya zaman kalmasın istiyorum. Neyse bugün bahsedeceğim huzur sesli, müzik insanı Alexi Murdoch. İskoçya'dan kopup gelmiş güzel sözlü sakin müzik yapan bu güzel insan Orange Sky şarkısıyla hayatıma etkili ve ani bir giriş yaptı. Singer-songwriter tarzı müziğe deli olduğumdan mıdır yoksa güzel sesli adamlara inanılmaz bir hayranlık beslediğimden midir bilinmez kendisiyle hemen derin bir bağ kurdum. Myspace'ini baştan sona tarayıp rahatladıktan sonra uzun bi süre myspaceine bağlı kalıp şarkılarını tekrar tekrar dinledim. Yaptığım araştırmalar sonucu Orange Sky şarkısının The Oc'de House'da ve garden state'de çaldığını öğrendim, her üçünü de izlemiş olmama rağmen bu şarkıyı fark edemediğim için kendime salak dedim. Geç ama olsun hiç olmamasından iyidir. Günün özlü sözü de bu olsun. "love you more" ve my song for you" ve "all my days" şarkılarına da bayıldım. Myspace'ine bir göz atın derim. myspaceye bakmaya üşenecek insanlar için de günün şarkısı "orange sky".
My hearts been broken
Sometimes, sometimes
My mind is too strong to carry on
Too strong to carry on.
Orange Sky - Alexi Murdoch
My hearts been broken
Sometimes, sometimes
My mind is too strong to carry on
Too strong to carry on.
Orange Sky - Alexi Murdoch
9 Temmuz 2009
Orta
... Ukala olmayım derken bu sefer de anlayışında problem olan gerizekalı garip bi insan gibi görünüyorum. Ortasını bulamadım ya bilgiçlik taslıyan gıcık bir tip oluyorum ya da her şeyi yanlış anlayan, ne söylediğinden haberi olmayan boş gözlerle bakan bir insan. Nasıl bulunuyor ki bunun ortası.
6 Temmuz 2009
Drown In My Own Tears
Ray Charles, Drown in my own Tears
Yükleyen whatdisay - See the latest featured music videos.
Bu şarkı ve performans izlenmeye-dinlenmye çok değer. Günün şarkısı olsun Ray Charles- Drown in my own tears. Kendime hediye olsun.
5 Temmuz 2009
2 Cümle
Şu hayatta duyduğumda sinir olduğum, birisi bana söylediğinde rahatsızlıktan tüylerimi diken diken eden 2 tane cümle var. Ben bu 2 cümleyi hayatım boyunca duymak istemiyorum, başka insanlara da asla söylemiyorum. Eğer bir hata yapıp önceden söylediysem de gelip bana bir tokat atsınlar ödeşelim. Bu 2 klasik cümle şunlar :
1-İleride bugünleri hatırlayınca çok güleceksin.
Laflarımı hazırladım bunlarla ilgili, her ne kadar insanlar bana böyle şeyler söylediklerinde tepki vermiyor olsam da içimden köpürüyorum. Bunu söyleyen kişilerin kendi dünyalarında yardım etmeye çalıştıklarını bildiğimden biraz sakinleşebiliyorum. Ama arkadaşım mantığa bak, ben nasıl bir insanım ki ilerde, geçmişte yaşadığım üzüntülere bakp, "ahaha ne komikti lan ne üzüldüydüm, ne kadar da manyakça canım yanmıştı, ilahi ben " mi diyeceğim, nasıl bir şeydir bu. Geçmişte üzüldüğüm hiçbir şeye bakıp bugün gülmüyorum, "evet geçmişte biraz aşırı tepki vermiş olabilirim o kadar kötü değildi" şeklinde şeyler söylemişliğim çoktur ama asla asla daha önce yaşadığım üzüntülere gülmedim, aslında bakarsak kimsenin de dönüp dönüp güldüğünü zannetmiyorum çünkü komik bir yanı yok. Büyüdükçe eskiden yaptığımız şeyler, hissettiğimiz şeyler belki mantıksız gelebilir ama neticede histir bu ve yaşandığı dönemde acıtıyor olması yeterlidir. Ben bunları yaşarken birileri bana gelip hiç bilmediğim, gelip gelmeyceğinden dahi emin olmadığım bir zaman diliminde, garip bir şekilde şu anki halimden 180 derece farklı bir yerde olacağımı söylediğinde bu bana zerre kadar yardım etmiyor. İlerde öyle olacak olsa bile o anda yardım etmiyor. Kendini bir anın içinde kötü hisseden kimseye de yardımcı olacağını düşünmüyorum, söylemeyin bu lafı, dünyanın en gereksiz cümlesi bile olabilir, bu kadar işlevsiz ve üstelik külliyen yalan. Neyse tüm sinirimi bu ilk cümleye harcadığımdan ikinciye çok kalmadı :)
İkinci cümleyle ilgili bu kadar sinirli değilim ama onu da hiç sevmiyorum. Her zaman kaybedilecek bir şeyler vardır çünkü. Bu cümleyi gaz vermek için söyleyen kişiler bilsinler ki her zaman ama her zaman kaybedilecek bir şeyler vardır. Belki dışarıda bizden bağımsız olan bir nesneyi kaybetmeyiz ama kendimizden çok şey kaybedebiliriz, en kötüsü de odur zaten. Bu sözün amacını da çok iyi biliyorum, insanlar birilerini cesaretlendirmek için söyleyip dururlar, evet belki niyet iyidir ama sonuç kötü. Bence insanlar arkadaşlarına illa ki gaz vermek istiyorlarsa, "bak bilmemkim, sen şöyle yaptığın zaman bir şeyler kaybedebilirsin, ama kazancağını düşündüğün şey kaybedeceklerinden daha önemliyse, bunu göze alabiliyorsan dene" gibi bir şey söylerlerse daha iyi olabilir. İnsan bazen çevresindekilerin sözüne çok kaptırabiliyor ve arada sırada da olsa düşünmeden hareket ediyor. Bazen gerçekten kaybedecği bir şey olamdığına inanıyor ama sonra kaybediyor ve hatta kaybettiğiyle kalıyor. Birsürü saçma sapan hareketin kökeni bile olabilir bu cümle, basit görünüyor ama tehlikeli. Ben hoşlanmıyorum yani aslında kim ne yapar onu bilmem ama ben bir daha kimseye bu cümleleri kurmayacağımı biliyorum.
1-İleride bugünleri hatırlayınca çok güleceksin.
2-Kaybedecek bir şeyin yok.
Laflarımı hazırladım bunlarla ilgili, her ne kadar insanlar bana böyle şeyler söylediklerinde tepki vermiyor olsam da içimden köpürüyorum. Bunu söyleyen kişilerin kendi dünyalarında yardım etmeye çalıştıklarını bildiğimden biraz sakinleşebiliyorum. Ama arkadaşım mantığa bak, ben nasıl bir insanım ki ilerde, geçmişte yaşadığım üzüntülere bakp, "ahaha ne komikti lan ne üzüldüydüm, ne kadar da manyakça canım yanmıştı, ilahi ben " mi diyeceğim, nasıl bir şeydir bu. Geçmişte üzüldüğüm hiçbir şeye bakıp bugün gülmüyorum, "evet geçmişte biraz aşırı tepki vermiş olabilirim o kadar kötü değildi" şeklinde şeyler söylemişliğim çoktur ama asla asla daha önce yaşadığım üzüntülere gülmedim, aslında bakarsak kimsenin de dönüp dönüp güldüğünü zannetmiyorum çünkü komik bir yanı yok. Büyüdükçe eskiden yaptığımız şeyler, hissettiğimiz şeyler belki mantıksız gelebilir ama neticede histir bu ve yaşandığı dönemde acıtıyor olması yeterlidir. Ben bunları yaşarken birileri bana gelip hiç bilmediğim, gelip gelmeyceğinden dahi emin olmadığım bir zaman diliminde, garip bir şekilde şu anki halimden 180 derece farklı bir yerde olacağımı söylediğinde bu bana zerre kadar yardım etmiyor. İlerde öyle olacak olsa bile o anda yardım etmiyor. Kendini bir anın içinde kötü hisseden kimseye de yardımcı olacağını düşünmüyorum, söylemeyin bu lafı, dünyanın en gereksiz cümlesi bile olabilir, bu kadar işlevsiz ve üstelik külliyen yalan. Neyse tüm sinirimi bu ilk cümleye harcadığımdan ikinciye çok kalmadı :)
İkinci cümleyle ilgili bu kadar sinirli değilim ama onu da hiç sevmiyorum. Her zaman kaybedilecek bir şeyler vardır çünkü. Bu cümleyi gaz vermek için söyleyen kişiler bilsinler ki her zaman ama her zaman kaybedilecek bir şeyler vardır. Belki dışarıda bizden bağımsız olan bir nesneyi kaybetmeyiz ama kendimizden çok şey kaybedebiliriz, en kötüsü de odur zaten. Bu sözün amacını da çok iyi biliyorum, insanlar birilerini cesaretlendirmek için söyleyip dururlar, evet belki niyet iyidir ama sonuç kötü. Bence insanlar arkadaşlarına illa ki gaz vermek istiyorlarsa, "bak bilmemkim, sen şöyle yaptığın zaman bir şeyler kaybedebilirsin, ama kazancağını düşündüğün şey kaybedeceklerinden daha önemliyse, bunu göze alabiliyorsan dene" gibi bir şey söylerlerse daha iyi olabilir. İnsan bazen çevresindekilerin sözüne çok kaptırabiliyor ve arada sırada da olsa düşünmeden hareket ediyor. Bazen gerçekten kaybedecği bir şey olamdığına inanıyor ama sonra kaybediyor ve hatta kaybettiğiyle kalıyor. Birsürü saçma sapan hareketin kökeni bile olabilir bu cümle, basit görünüyor ama tehlikeli. Ben hoşlanmıyorum yani aslında kim ne yapar onu bilmem ama ben bir daha kimseye bu cümleleri kurmayacağımı biliyorum.
1 Temmuz 2009
Bir An Bir Ömür
Ben bugün içime bakmadım, saçma düşüncelerimden birkaç saatliğine uzaklaştım. Eski bir dostun askerlik anılarını dinledim, ales soruları üzerine iddiaya girip, komik şeylerden bahsettim. Bir insanın sözsüz desteğini, bakışındaki anlamı, o çok derinden gelen yardım etme isteğini "sen daha dün ortaokula başladıydın ne zaman üniversitede 4. sınıf oldun" diyişindeki geçmişi ve herzaman bitti zannettiğimiz geleceği gördüm. Hep bitti diyoruz, bir daha hiç olmayacak zannediyoruz ama biz yine aynıyız, birbirimiz için asla büyümüyoruz. Kocaman ama görünmez bir bağımız var, zor anlarımızda bir şekilde birbirimize koşuyoruz. Yolumuzun asla ayrılmayacağına eminim bundan sonrası için "Bu kadar güzel anıları olan bir insan mutsuz olamaz, biz çok güzel şeyler yaşadık, sen de mutsuz olamazsın" sözü bile yetti bana. Ufacık bir yardım için kendi yöntemleriyle çırpınan, planlar yapan, beni konuşturmaya çalışan "canın sıkılınca çık gel" diyip, bunu en içten söyleyen güzel insan günümü aydınlattı. Bazen ufacık bir şey yetiyor gözümü açmaya, hayatta sahip olduğum şeylerin ne kadar önemli ve korunmaya değer olduğunu fark ediyorum. Böyle anlar çok nadir ve kuymetli benim için. Ben şu anda korkunç zamanlar geçiriyor olabilirim ama tüm hayatım bundan ibaret değildi, çok mutlu olduğum, hayatı gönlümce yaşadığım günler de oldu. Gerçekten biz bi aralar çok umutluyduk, yaşam doluyduk. En azından bir yerlerde bir sıralar bu hayata ve bu insanlara sahip olduğum için kendimi şanslı hissediyorum tam da şu saniyelerde. Bir telefon numarasının söylenişinde, küçük bir parkın bankında, karşıdan karşıya geçmeye çalışırken yaşanan korkuda, kelimlerde, anılarda,bir özlem ifadesinde, bir yerlerde, bir facebook mesajında, bi takma isimde, 3 yıl geç kalınmış bir işte... bir şeyler gizli, bunlar önemli, keşke her zaman olayları bu şekilde görebilsem.. Bu da aslında 13 yıllık bir teşekkür yazısıdır, her şeye geç kalan ben belki bunun için de geç kaldım ve belki söyleyeceğim hiçbir söz yeterli değildir duygularımı anlatmaya, velhasıl elimden gelen budur işte. Hayatta gelecekten bir beklentim olmasa bile güzel bir geçmişim olduğu için minnet duymayı hep aklımın bir köşesinde barındıracağım bundan sonra, olur ya unutursam eğer her türlü garip davranışıma, soğukluğuma, bazen gereksiz ve kırıcı konuşmalarıma rağmen bir şekilde beni yumuşatan, nasıl oluyorsa en kırılgan tarafıma dokunan ve gerçek "ben"i ortaya çıkartan insanlar bana hatırlatacaklardır. 13 yıl için, koca bir hayat için ve geri kalan her şey için teşekkürler.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)