Benim için Mustafa filminin özetidir bu. Atatürk’ü putlaştırmış, sanki çok başka bir dünyadan gelmiş bir süper kahraman gibi görmüş, insani zayıflıkları, kırgınlıkları, korkuları olmayan kocaman bir dev zannetmiş insanların hayal kırklığına uğramasını anlayabiliyorum. Ama şu bir gerçek ki Atatürk’ü bir nevi peygamber-üstün güçleri olan bir insan gibi anlatmanın kimseye faydası yok ve eminim kendisi de bunu istemezdi. Çünkü o,dogmalara, kalıpyargılara, temellendirilmemiş inançlara, gökten inmiş mucizelere karşıydı Eğer biz Mustafa Kemal’in bu ülke için yaptıklarını anlamak istiyorsak onun insani iç çekişmelerini, çabasını, yorgunluğunu ve yalnızlığını görmek bize bakış açısı kazandırır.Belki biraz olsun empatik bakabilmemizi sağlar. Bunu yapmaya çalıştığı için de Can Dündar’a teşekkür etmek lazım. Böyle ağzı olanın konuştuğu ve konuşurken sadece saldırmayı, yermeyi amaç edinen insanların çokça yaşadığı bir ülkede attığı bu cesur adımın takdir edilmesi gerekir. Atatürk’ün yalnızlığını, unutulma korkusunu, arkadaşlarıyla,kadınlarla ve annesiyle olan ilişkisini, devrim ve dinle ilgili fikirlerini aynı film içinde görmek beni mutlu etti. Birçok kişinin aksine ben canlandırmaları ve efektleri de sevdim. Filmin genel havasından mıdır bilmem beni rahatsız eden hiçbir görüntü yoktu zaten bir belgesel izleyeceğimi bilerek girdiğim için o salona, gördüklerim beni şaşırtmadı. Birkaç yerdeki kopukluk dışında çok ayarında işleyen güzel bir kurgusu vardı. Daha önce hiç görmediğim fotoğraflar, görüntüler ve güzel müziklerle birlikte de çok tatlı bir hava yakalamıştı Can Dündar. Salondan çok memnum ayrıldım anlayacağınız, Sarı Zeybekle çok ağlatmıştı beni, bugün bir kez daha ağlattı.
31 Ekim 2008
Mustafa ve Üç Maymun
Benim için Mustafa filminin özetidir bu. Atatürk’ü putlaştırmış, sanki çok başka bir dünyadan gelmiş bir süper kahraman gibi görmüş, insani zayıflıkları, kırgınlıkları, korkuları olmayan kocaman bir dev zannetmiş insanların hayal kırklığına uğramasını anlayabiliyorum. Ama şu bir gerçek ki Atatürk’ü bir nevi peygamber-üstün güçleri olan bir insan gibi anlatmanın kimseye faydası yok ve eminim kendisi de bunu istemezdi. Çünkü o,dogmalara, kalıpyargılara, temellendirilmemiş inançlara, gökten inmiş mucizelere karşıydı Eğer biz Mustafa Kemal’in bu ülke için yaptıklarını anlamak istiyorsak onun insani iç çekişmelerini, çabasını, yorgunluğunu ve yalnızlığını görmek bize bakış açısı kazandırır.Belki biraz olsun empatik bakabilmemizi sağlar. Bunu yapmaya çalıştığı için de Can Dündar’a teşekkür etmek lazım. Böyle ağzı olanın konuştuğu ve konuşurken sadece saldırmayı, yermeyi amaç edinen insanların çokça yaşadığı bir ülkede attığı bu cesur adımın takdir edilmesi gerekir. Atatürk’ün yalnızlığını, unutulma korkusunu, arkadaşlarıyla,kadınlarla ve annesiyle olan ilişkisini, devrim ve dinle ilgili fikirlerini aynı film içinde görmek beni mutlu etti. Birçok kişinin aksine ben canlandırmaları ve efektleri de sevdim. Filmin genel havasından mıdır bilmem beni rahatsız eden hiçbir görüntü yoktu zaten bir belgesel izleyeceğimi bilerek girdiğim için o salona, gördüklerim beni şaşırtmadı. Birkaç yerdeki kopukluk dışında çok ayarında işleyen güzel bir kurgusu vardı. Daha önce hiç görmediğim fotoğraflar, görüntüler ve güzel müziklerle birlikte de çok tatlı bir hava yakalamıştı Can Dündar. Salondan çok memnum ayrıldım anlayacağınız, Sarı Zeybekle çok ağlatmıştı beni, bugün bir kez daha ağlattı.
30 Ekim 2008
Icq Yenilince Ben De Yenilmiş Sayıldım!
Icq bitince internet benim gözümdeki değerini iyice kaybetti, msni sevmiyorum ben, icqdaki gibi tatlı sohbetler olmuyor, yavan bir iletişme aracından başka bir şey değil o yüzden msn. Sadece msn değil tüm internet alemi gün geçtikçe daha sııkıcı bir yer haline geliyor, ya da ben daha sıkıcı bir insan halini alıyorum, bilmiyorum. (bilmiyorumla biten cümleleri seviyorum, parantezle biten cümlelerin hastasyım)
28 Ekim 2008
!
19 Ekim 2008
.
-Ruh ne peki, nasıl bir şey?
-İçindeki sen işte, derinin altındaki sen, ya da onun gibi bir şey
-Anlat bana nasılmış bu ruh, neye benzermiş
-Bilmiyorum işte, ruh deme adına da başka bir şey de, nasıl istersen, nasıl hissediyorsan.
-Bir şey hissetmiyorum ki ben nasıl anlayayım ruh neymiş, hangi renk uygunmuş,var mıymış yok muymuş.
-Her şeyin kesin ve net bir açıklaması olmak zorunda mı yani,neye benzediğini bilsen rahatlayacak mıydın?
-Peki sen hiç görmediğin, varolup olmadığından emin olmadığın bir şey hakkında nasıl bu kadar rahat konuşabiliyorsun?
-Ben böyleyim, bilmiyor musun, istediğimi söylerim, hem sana ne zararı var yani. Sen konuşmuyorsun diye ben de mi susmalıyım?
-Susmanın iyi bir şey olduğunu hep söylerim, saçma sapan şeyler söyleceğine arada bir susmanı yeğlerim.
-Dedim ya ben buyum, sen de osun, kabullenmeyi öğrenemediğimiz sürece bu konuşmanın hiçbir anlamı yok. Bir daha söylüyorum, iyi dinle; ruhum griyi seviyor, gördün mü bak işin içinde sevgi bile var bu sefer, ama sakın sorma bana sevgi nedir, neye benzer.
-Sorsam istediğim cevabı veremeyeceksin ki,bilmiyorum diyip duracaksın, hissedeceksin ama anlatamayacaksın, o yüzden sormuyorum artık sana bir şey, susuyorum.
-Sus bakalım, ben konuşacağım galiba...
16 Ekim 2008
Yazası Gelen İnsan: Ortada Kuyu Var Yandan Geç*
"İklimler"'i izledim acayip beğendim, sırada Mayıs Sıkıntısı var, vizyona girince de Üç Maymun'u izleyeceğim, heyecan yaptım. Ayrıca "Mustafa" için de acayip heyecan yaptım, fragmanını ne zaman görsem tüylerim diken diken oluyor, müzikleri çok muhteşem olmuşa benziyor. Goran Bregoviç'i seviyorum, her ne kadar kendisinin konserinden elimde olmayan nedenlerle yarıda çıkmış olsam da bi dahaki konserinde asla böyle bir şey olmayacak. Can Dündarla birlikte Ntv'de bir programa konuk olmuştu, ben o programı izlerken Can Dündar'ın ne kadar doğru bir karar vermiş olduğunu anladım, Balkan ezgileri ne kadar güzel, Atamıza da ne çok yakışacak. Neyse ben başka ne izledim son zamanlarda? Hımmm. Righteous Kill'i izledim. Üstadları beyazperdede yanyana görmek büyük bir olaydı ama onun dışında filmin aman aman bi yanı yoktu. Benim için tek esprisi bu sinema tanrılarını birlikte görebilmek ve tüm mimiklerine kadar incelemek oldu. Yaşlandıklarını biliyorum ama hiç ölmesinler istiyorum, sonsuza kadar yaşasınlar istiyorum,ben öleyim onlar yaşasınlar, o derece yani. Sonracığıma "Dead Man'" izledim, inanılmaz beğendim, benim sinema anlayışımın üzerine cuk diye oturan bir film gerçekten, görsellik konusunda inanılmaz şeyler var, ayrıca hikayesi ve mizahı muhteşem. Johnny Depp oyunculukta muhteşem, favori filmlerim arasına girdi kısacası. Bunun üzerine bir de Coffee and Cigarettes aldım, hepsini izlemedim, bölüm bölüm izliyorum hepsini bir seferde tüketmiyorum. Sinemaya gitme fırsatım olursa Tropic Thunder'ı izleyeceğim, çok komik olduğunu duydum ayrıca Robert Downey Jr. nasıl oynamış çok merak ediyorum :)
9 Ekim 2008
Midye Günü
6 Ekim 2008
Kırılgan olmak.
"Sensitivity isn't being wimpy. It's about being so painfully aware that a flea landing on a dog is like a sonic boom. "
Kırılgan olmak? Ne demek bu?
Bazı olaylar karşısında derinden sarsılan insanlar kırılgandır, bahsettiğim olaylar öyle inanılmaz büyük şeyler değil, herhangi bir şey, bir kedi sekerek yürüyor diye ya da tanımadığı bir insan ağlıyor diye üzülen insanlar kırılgandır. Bunu açıklamak hala zor, nasıl hissettirdiğini sormak lazım insanlara, onların hislerini duymak gerek, ben de açıklayamaıyorum bu duyguyu olması gerektiği gibi, oysa insan yazarken yapabilmeli bunu, duygularını tanımlayabilmeli ve sunabilmeli, ama ben duyguları anlatmaya çalışırken benzetme bulmak konusunda hep yetersiz oldum. Bu hisse yakıştırdığm kelime ise kırılganlık oldu, durup dururken aklımda birden canlanan kelime buydu. Uzun uzun tanımlayamasam da bazı kelimeler çok güçlü, anlamını, işitildiği anda karşı tarafa hissettiriyor.
Bir insana kırılmak-küsmek değil burada kast edilen, üzülmek belki, olayların üzücü yanlarını görebilmek, her şeydeki yalnızlığı ve yitmişliği görebilmek. Hayatın birçok anlamda bir pazar öğleden sonrası sıkıntısı gibi olması ve bazı insanların ne yazık ki bunun farkında olması ve sırf bu yüzden acı çekmek, dünya için yapılabilecek bir şey kalmadığını görüp, ümitsizce çabalamaya devam etmek; kırılganlık. Ve bu bir lanet, üzgünüm bunu söylediğim için ama bu gerçek bir lanet. Bence bir insanın başına gelebilecek en kötü şeylerden biri. Bu dünyada yaşamayı imkansız kılıyor, hayatı sekteye uğartıyor, sürekli nemli gözlerle dolaşmaya ya da somurtmaya neden oluyor.
4 Ekim 2008
2 Ekim 2008
Farkındalık
Fonda çalan: Roy Orbison- Dream