Garip sorularla başladı gece.
Neden ben değil de o?
Neden beni hiç sevmedi ki?
Bana bu kadar işkence etmek zorunda mıydı?
Beni hiçbir zaman sevmemiş ve sevme ihtimali hiç olmayan bir adama karşı neden hala zaaflarım var?
Bu sorulara cevap arayıp duruyordum, hala arıyorum. Beni sevilmeye değer görmemiş olabilir, ya da biz iyi arkadaştık bu her şeyden daha önemliydi diye düşünmüş olabilir, bilmiyorum yine de merak ediyorum neden ben değil de onlar. Ben onu bu kadar çok severken, sevmeye hazırken, onun için her şeyi yapabilecekken elime geçen ne, bir hiç. Gökçe çok kafa kızdır değil mi, hep öyleydi ama neden biraz olsun sevmek gelmedi içinden, ben de bunu merak ettim hep. Her şey o kadar zorken, ben sen gidiyorsun diye nefes alamazken, bunun senin hiç umrunda olmaması, ve bunca zaman sonra hala senin üzgün olduğunu öğrendiğim için üzülmem, ne kadar da salağım, o kadar salağım ki cümleler anlatamaz. Ben seni özledim galiba bugün, her şeye rağmen seninle sohbet etmeyi özledim, sen beni hiç sevmesen de hatta işkence etmek için elinden geleni yapmış olsan da, tabi tüm bunları bilerek yapmadığını biliyorum, yine de yuh sana bu kadar da ağzına sıçılmaz bir insanın. Her neyse ben kendime kızgınım hala, sana zaafım olduğu için. Bu gece de kendime kızgındım, tüm bu sorular yeniden su yüzüne çıktığı için, gözlerim doldu birazcık, ağlamadım. Çünkü yetmişti bu zamana kadar ağladıklarım, hem bir kere daha senin için ağlasaydım kendime olan saygımı tamamen kaybederdim. Ağlamadım, ağlayamam artık, yoruldum çünkü, yoruldum ama hala bu düşüncelerle başbaşa kalabiliyorum bunca zaman sonra. Bu sorularla başladı işte gece. Muhtemelen sen bambaşka bir yerlerde, bambaşka şeyler yaparken, birileri geçmişi eşeliyor ve pişmanlık duyuyordu, senin haberin yoktu, başka bir hayatta yaşıyordun. Ben biliyordum ki senden tamamen kopmuştum, bir daha ne konuşma ne görüşme ihtimalimiz vardı, olsa bile ben bunu sabote ederdim, çünkü ben böyleyim. Bu gece birazcık özledim seni, bilmem umrunda olur muydu? Neyse ki gece bu soruların yarattığı kafa karışıklığından daha güzel bir şekilde sonlandı, gecenin bir saati tam takisye bindiğimde Arda gol attı, "Gol oldu" dedim, taksi şoförü "uğurlu geldiniz" dedi. "Vay be dedim gerçekten mi", birinin bana bunu söylemesi çok ilginçti, Sonra yol boyunca tanımadığım bir adamla futbol muhabbeti yaptım, Fatih Terim, tuncay, arda... Daha birsürü şey , Çek Cumhuriyetinin oyununa kadar her şeyi konuştuk, maçı izlediniz mi dedi bana, yok dedim ama Portekiz maçını izleyeceğime bunu izleseymişim keşke, arada başka sohbetler Fatih Terim'in yanlışları, takımın yıldızları, Nihat... Amcanın çok hoşuna gitti bu sohbet, gecenin bir saatinde futbol konuşacak birini bulduğu için mutlu gibiydi, ben de o sıralar biraz daha mutluydum, Arda gol atmış, insan mutlu olmaz mı, hem Semih de gizli güç dedi şoför amca, ben de onun kaderi bu dedim, güldük. "Çek Cumhuriyetini yenemeyiz" dedi amca, ben de "belli olmaz "dedim, "Fatih Terim gaza getirirse bizimkileri yenemeyeceğimiz takım yok" , bir kez daha güldü. Gece gece kafamı saçma düşüncelerden alıp futbola yönelttiği için teşekkür ettim amcaya, hem inanmasak da dünyada gerçekten iyi insanlar vardı, bizi üzmeyecek ve duygulardan anlayan birileri, dostum vardı yanımda en azından, sen beni sevmesen ne olur, sevemzsen sevme, bu saatten sonra zaten istemem, ben böyle iyiyim şimdilik, sadece geçmişte kalan bir yaşanmışlık olması dilerdim, neler olup biteceğini bilmek için, olmadı, olamadı. Neyse ki milli takım kazandı da, gece bir anlam kazandı, hem Arda olmasa ne yapardık. Ben bu gece biraz üzüldüm ve seni özledim, ama belli etmem merak etme, bilmezsin asla. Hem benim hala futbol konuşacağım insanlar bile var, sana ihtiyacım yok ki, tek bir borcum kaldı sana Galatasaray'ın şampiyon olamadığı o yıl iddiaya girmiştik, ödeyemedim, sen hatırlamazsın ama benim aklımda, borcumu ödemek isterdim, bir kutu yavan gazlı içecek, en sevmediğimden, seninse şu çok sevdiğin taptığın hatta, ya bak ben onu bile unutmadım, ama işte ne yaparsın zaman geçti çok. Neyse en azından Milli takım kazandı da biraz olsun gülümseyebildik.
2 yorum:
İnsan bazen Sil Baştan'daki gibi bir düzeneğin olmasını istiyor. Takılsın kafaya koca koca teneke kutular, sonra da basılsın "Start" tuşuna. Hatırlanmak istenmeyen birçok şey uçup gitsin. Ancak bazen, evet bazen, anılar ne kadar kötü olursa olsun hatırlamaya da değer. En azından atılacak olan bir sonraki adımın daha sağlam atılmasına olanak tanır.
Düşünürüm ben de neden birileri değil de ötekileri tercih edilir diye. Dönem dönem farklı cevaplarla karşılaşıyorum. Örneğin dün, Nietzsche Ağlarken filmini izlerken Dr. Breuer ve Nietzsche'nin konuşmaları bana birçok konuda fikir verdi. Dr Breuer'in aşık olduğu Bertha'nın ağız, göz ve burnunun uyum içinde olması(yani bayağı güzel bi hatun demiyor da işte böyle dolaylı yollardan söylüyor amca) ve bunu vurgulayarak dile getirmiş olması mıydı bu aşkın sebebi? Farkındayım, sığ geliyor. Hatta yanlış, ama neden öyle olmasın ki? Erkekler şöyledir ya da böyledir gibi söylemlere girmem, herkes kendine özgü; ama eğri oturup doğru konuşalım görsellik büyük bir anlama sahip değil mi onlar için?
Bir de Gökçe, insan kendi hayatında karşılaşıyor bu sorunun cevabıyla. Bir gün kendini söz konusu kişinin yerinde buluyorsun, başka bir kişi de artık senin yerinde oluyor. Duygusal bir şeyler hissetmediğinin farkında oluyorsun ve düşünüyorsun. Sebep bulamıyorsun ve kabulleniyorsun her şeyin bir sebebi olmadığını.
Yorum Gönder