31 Mart 2008

Tüm Engellemelere Rağmen!

Bu yıl Hürock Fest kampüste yapılamıyor.Yeni rektör öyle istediği için.Rock topluluğundaki arkadaşlar eski rektörden izin almış,sponsorları bile bulmuş gruplarla anlaşmışken nedensiz yere iptal etmiş kendileri,hangi hakla hizmet yapmış bunu bilmiyorum.Burada yazanların yanında birçok grup daha vardı açıklanan listede, ama ne yazık ki rektörlükden izin çıkmayınca onları da iptal etmek zorunda kalmışlar.Bize bu da yeter, kampüste dinleyemesek de olsun,bu saatten sonra sırf hürocka destek olsun diye bile giderim,hiçbir grup çıkarmasalar gene giderdim.Büyük bir emek vermişler ve emekleri neredeyse çöpe atılıyordu nedensiz yere.
Gerçekten titiz bir çalışmayla çok güzel bir program hazırlamışlar tüm engellere rağmen,şu cumartesi gününün güzelliğine bakar mısınız?Anathema için söyleyecek bir şeyim yok zaten, muhteşemler,TNK yi çok severiz,Tuşe'de çok sağlam Ankaralı bir grup,dinlemekten çok keyif aldığımız bir grup.Yeni yaşıma onları dinleyerek girmiştim öyle de bi de anısı var, ayrıca da Bon Jovi çalıyorlar daha bi seviyoruz:) Nükleer Başlıklı Kız'ı ilk defa dinleyeceğim canlı olarak,onları da merak ediyordum.Çok süper bir cumartesi günü olacak heyecanla bekliyoruz,orada olacağız:)



Üniveristelerde şunlar bunlar özgürlüktür,özgürlük istiyoruz diye konuşan insanlara sesleniyorum ne özgürlüğü kim özgürmüş ki üniversitlerde, bizim, üniversitede müzik dinleme özgürlüğümüz bile yok,o yüzden susun artık.Sanat ve bilim desteklenmezken,insanlar bürokrasiyle yıldırılmaya çalışılırken ne istiyorsunuz ki siz.Sanki üniversitede okuyan herkes özgür bir siz değilsiniz,hadi ordan diyorum.

30 Mart 2008

"I don't know you but I want you"

Bir film izledim bugün.Müzik doluydu.Gerçek insanlar vardı müziğin içinde ve gerçek bir hikayeydi anlatılan.Hayattan bir hikaye.Turuncu,İrlandalı güzel sesli adamla, memleketinden uzak yalnız bir annenin müzikle birlikte kesişen hayatları vardı.Aşk da vardı belki. Filmi izledikten sonra aklımda beliren kelime sadece "gerçek"ti.Yollar kesiştiği gibi ayrılır ve ayrılık hüzünlü bir şarkının sözleri gibi boğazda düğümlenir kalır.Bir süre öyle yaşanır ama yollar ayrılmıştır.Çünkü hayatın herkes için başka planları vardır.O planlar birleşemez.Kısa süreli mutluluklarla avunulur,özlemle yıkanılır ve yaşamaya devam edilir.Once işte tüm bunların müzikle harmanlanıp sunulmuş haliydi.Hazır olarak, kısa bir özet olarak, bir şarkı olarak, iki insanın birbirlerine umut ve ilham verişinin öyküsüydü.Birlikte iyileşmenin öyküsüydü.

Filmdeki tüm muhteşem şarkılardan teker teker bahsetmek istiyorum aslında.Ama o kadar güzeller ki benim kelimelerim onların güzelliğini anlatmaya yetmeyecek.Falling Slowly,If You Want Me ve Lies sürekli dinlenmeli,her dakika. Glen Hansard sevilmeli ve sayılmalı.


İrlandalı tüm insanlar sevilmeli, güzel sesli adamlar yığını yaşıyor sanırım oralarda.
Irlanda'da bir Irish Pub da sarhoş olup müzik dinlemek istiyorum.Turuncu,güzel sesli bir adama rastlarım belki ben de, kim bilir:)

29 Mart 2008

Güvercinler mesela...

Şu hayatta önemli şeyler var.Güvercinler mesela,ne kadar güzel hayvanlar.Genel olarak kuşlar mı desek, güzel hayvanlar...Her zaman hayran olduğum ve ömrüm oldukça seveceğim yaratıklar.Beni nedensiz yere mutlu ediyorlar. Bugün otobüs durağında yerdeki kırıntıları can havliyle yemeye çalışan bir güvercin vardı.Yanına yaklaşmadım pek, korkup kaçmasın diye. Çok güzel yiyordu,zıplaya zıplaya yürüyordu.Etrafına bakındı sonra, yiyecek bir şey kalmadığını anlayınca da uçarak değil yine zıplayarak arka taraflara doğru ilerledi.Ne kadar sevdim o güvercini anlatamam.Aklıma hemen mavişlerim geldi.Kuşları bunca sevmemin nedeni uzun yıllar evde muhabbet kuşu beslememdir belki de.Karşılıksız bir dostluk,sınırsız bir sevgidir hayvanlardan gelen.Bir şekilde anlaşılma ihtiyacı taşıyan insanlar için birebirdir hayvan beslemek.İnsanlar anlamaz çünkü,anlamadıkları gibi sorgularlar da.Ukala ve bencil de olur insan türü. Oysa öyle midir hayvanlar her zaman dinler, sorgulamaz,saçma sorular sormaz.Onlar da sever ,gelir omzuna konar minik kuşlar,yumuşaktırlar da. Mutlu ederler mavi mavi renkleriyle, gagalarının altındaki siyah 3 tane nokta dünyanın en tatlı şeyidir.Güvercinlerin boyunları mesela parlak ve mutludur.
Yaşamanın güzel yanları da var, kırıntıları yiyen güvercinler mesela, zil sesinin taklidi yapan minik mavi muhabbet kuşları ya da.Yaşamı anlamlı kılmaya yetecek tek bir neden bile olabilirler günü gelince.

26 Mart 2008

Erkekler gömlek giysin,Ted anneyi bulmasın!

Ben erkek olsam sürekli gömlek giyerdim.Erkeklere en çok yakışan şey gömlek çünkü.Özellikle de siyah gömlek.Şimdi siyah gömlek ilk sırada,ikinci sırada siyah üzerine hafif gri uzunlamasına çizgili gömlek var.Daha sonra da her çeşit gömlek,renkli,kareli,oduncu gömlekleri(hala oduncu gömleği denmiyor sanırım 90larda kaldı "oduncu gömleği" lafı) Bu işin ustası hayatımızı aydınlatan günlerimize neşe ve mutluluk katan süper dizi How I Met Your Mother'ın Ted'i.İşte erkeklerin yapması gereken bu.Ted gibi giyinmeleri lazım:) Çeşit çeşit gömlekler içine t-shirtler.Budur , olay bu kadar basit.Ben çevremdeki her erkeğe gömlek giyin diyorum ama beni pek takmıyorlar,hayır bir şey biliyorum da söylüyorum.Yakışıyor işte üstelik çeşit de çok.Erkek olup güzel giyinmek çok kolay aslında da neyse.Ted zaten her şeyiyle ideal erkek,böyle çoğaltıp kopyalarını dünyanın çeşitli bölgelerine dağıtmak lazım.Özellikle S03E13 de kendisini mıncıklamak istemek,takdir etmek,bebek sevme sesiyle ay canım yirim seni demek suretiyle geçici bir sırıtma yerleştirdim suratıma.Nedense 3. sezonda en sevdiğim bölüm oldu 13. bölüm.Britney Spears'in iticiliğine rağmen.Barney yine efsaneydi,telefonda britney'i azalarken gülmekten öldüm,aşmış insan.Şu anne ortaya çıkmasın lütfen,anneyle tanışınca dizinin bitmesi muhtemel ve ben istemiyorum,tanışmasın anneyle falan takılsın işte böyle.Annenin partide çarpıştığı kız olmadığına eminim kesinlikle yemdi o.Anne dövme doktoru da değil bence.Her ne kadar St.Patrick's day partisinden erken çıktım ayakları yapsalarda,değil.Olmasın mümkünse,hoş Ted'in ayarladığı o muhteşem 2 dakikalık buluşmadan sonra bu adamla evlenilmez mi yani,evlenilir valla.Ama anneyi görmek istemiyorum ben dizi bitmesin diye Tedciğimiz bi süre daha yalnız ve geçici ilişkileriyle yaşayacak ama olsun daha 30 bile olmadı yani.Neyse ben nerelerden buraya geldim,gömlek diyordum.Gömlek çok önemli.Barney'nin 12.bölümde giydiği takım elbiseye de bayıldım bayıldım.Gözlerimi alamadım o yeşil ceketten:).Green suit up.
"I’m not some top 40 song, easily digestible. I require time, and multiple listens. I’m Stairway to Heaven”"
"Wow, Roger Daltry just rolled over in his grave. That’s not the right guy is it? He’s not even dead is he?"
"Ted, every little boy wants to grow up to nail the doctor or the lawyer, but someone has to nail the receptionist."
:) :)
How i met your mother'ı sevme nedeni işte bu.
Ted Stairway to Heaven'dan güzel.

Fotoğraf şu siteden.

23 Mart 2008

Hayal etmek bana yeterdi.

Cılız bacaklı bembeyaz bir çocuktu.Yüzünde her daim sevgiye muhtaç,sarmalanmaya hasret bir ifade vardı.Ne zaman görsem onu ,içimden ona kocaman sarılmak,sarılmak ve sarılmak geçerdi.Kafasını koysun göğsüme,sonsuza kadar o şekilde kalalım,onun ihtiyacı olan tüm sevgiyi tek seferde vereyim isterdim.Mutluluk nedir diye sorarlar ya gereksiz bir şekilde işte ben o gereksiz soruya bile cevap verirdim.Ona sarılmaktı mutluluk ve asla elde edilemeyecek olandı .Sadece onu sevmenin hayali bile en büyük mutluluk kırıntılarını yağdırıyordu üzerime.Salt mutluluğa erişemiyordum sadece.Beyaz cılız çocuk uzaklardaydı ama yakındaydı.Benimleydi ve ben onu seviyordum.Kimse inanmaz, öyle böyle değil çok seviyordum.Hayatımı onu severek geçirebilirdim.O hasret dolu baktığı gözlerindeki beni sevmelisin ifadesine kurban olabilirdim.Yaşamanın bir anlamı varsa eğer bu olmalıydı.Ben zaten önemli bir şeyin parçaları olmalıyız düşüncesinden çoktan vazgeçmiştim. Hayat daha basit ve istenince anlamlanan bir şeydi.Bunu biliyordu cılız çocuk da.Bir insanı sevmek demekti her şey.Anlam buydu. Tek bir insanı sevebiliyorsak eğer herkesi sevebiliriz.Her zaman bir umut vardır,insanlık için bile.Ama umursamıyorduk insanlığı,ben umursamıyordum.Onu sevmek benim bulup bulabilceğim tek anlamdı.Diğer insanları da severdim ya, o başkaydı.Kendimden daha büyük severdim onu.Beni ne kadar seviyorsun diye sorsa 3 yaşındaki çocuklar gibi kollarımı açıp dünyalar kadar seviyorum seni demezdim.Kendimden daha büyük seviyorum seni derdim,beynimin algılayabileceğinden daha çok,dünyadaki tüm insanların birilerine olan sevgilerinin toplamından daha çok seviyorum derdim.Sormadı hiç.Ben yine de söyledim ara sıra boşluklara bağırarak.Sanki bir kere sarılsam eğri duran bir şey tak diye yerine oturacakmış gibi hissediyordum.Onun sevilmeye muhtaç ufak korunmasız bir çocuk olduğunu biliyordum.Sevsem onu çok ,acısını alabilsem, mutlu edebilsem,yalnızlıkta ortak olsak...

Kendi kendime sayıklıyordum yalnız bir gecede.Beyaz çocuksa cılız bacakalrıyla koşuyordu bir yerlerde,hala acı çekiyor ve acısını dindirecek birini bekliyordu.O kişinin ben olacağına neden inanmıştım ,bilmiyordum.Sadece doğru gelmişti belki de.Hayat devam ediyordu neticede,etmeliydi.Sadece sevmek de yeterdi, hayallerimde sarılsam yeterdi.Hayal etmek bana yeterdi.Ne de olsa yalnızdık her şekilde.

Hayal ettiğimizden fazlası değil ki hayat, düşüncelerimizden farklı bir şey değil ki anlam.Ah zaman olmasaydı...

20 Mart 2008

Çok Karışık

Yapmam gereken çok fazla şey olunca kafam karışıyor.Unutkanlık başlıyor ben de.Kime ne dediğimi unutuyorum mesela ya da bir görevin tam olarak ne zaman bitmesi gerektiğini hatırlayamıyorum.Bana çok fazla iş vermemek lazım veya bir şeye odaklanmışken başka başka işler verip iyi yapmakta olduğum şeyi de sabote etmemek lazım.Bu günlerde çok karışık her şey.Kafam çok dolu ,ödevler,uygulamalar,sınavlar,kısa filmler,kurs...Yetişemiyorum,olmuyor üstüne üstlük hastayım ve metabolizmama bir şeyler oldu.Sanki zaman hiçbir şeye yetmeyecekmiş gibi geliyor,ve ben kendimle hiç huzurlu bir şekilde yalnız kalamıyorum.Kafam boşken kendime sorunlar çıkarıp alakasız şeyler üzerine düşünmeyi seviyorum ben ya da okuduğum bir kitap üzerine kendi kendime tartışmayı,yolda yürürken aklıma güzel cümleler gelsin diye uğraşmayı seviyorum. Ama böyle düşünmem gereken ciddi konular olduğunda ve o sorumluluk denen ağır yük omuzlarımdayken huysuz,unutkan ve biraz daha sakar bir insan olup çıkıyorum.Kendime dayanma eşiğim de oldukça düşüyor.Yani zaten yanlış bir insan olduğumu biliyorum ama böyle zamanlarda gerçekten kendime dayanmakta zorlanıyorum.Sevdiğim şeylere ve boş düşüncelerime zaman ayırmam lazım.Sırf bu yüzden bugün kendime defterler aldım.Çizgisiz bej sayfalı küçük defterler,yazı yazmak ve rahatlamak için.O boş sayfalara önce uzun uzun bakıp sonra da üzerine kelimeler kondurmak çok rahatlatıcı. Biraz müzik ve siyah tükenmez kalemler istiyorum sadece, en azından bugünlük geri kalan her şey geride kalsın.

Yağmur yağıyordu çok, hava karanlıktı ve toprak kokusu mutlu ediyordu.Gökkuşağı çıkmış geçen gün 2 tane, iç içeymiş hatta ,ben kaçırmışım,olsun.

15 Mart 2008

İçimdeki Celtic Aşkı Bambaşka

Celtic futbol takımının benim için özel bir yeri var.Ama bunun sebebi oynadıkları futbol falan değil.Tamamen formalarının ve atkılarının hastasıyım.Bayılıyorum.Yerim yani o derece seviyorum.İnsanın futbolu sevesi gelir bu güzel formalı adamları o yeşil zeminde görünce.Ben yeşil rengini böyle çılgınca seven bir insan olduğum ve çizgili şeylere manyakça bir sevgi beslediğim için bu Celtic'in yeşil beyaz çizgili formalarını ne zaman görsem televizyonda durup izlerim.Bugün de böyle bir aklıma geldi girdim sitelerine acayip güzel bir shopping bölümleri var.Kendimi kaybettim,hepsini almak istiyorum benim olsun hepsi.İşte şu sitede
Olmayan şey yok ya.Celticli yatak takımları saatler,oyuncaklar.Acayip bir koleksiyon var adamlarda.Ne süper,yeşil yeşil,benim olsun.

İskoçya'ya yerleşirim ya etrafımda böyle Celtic formalı yeşil yeşil insanlar görmek için sırf ,bir de Desmond istiyorum tabi ki.Sabitim olsun Yeşil-beyaz atkı taksın,İskoç aksanıyla konuşsun.Oh ne güzel daha ne isterim.Ben İskoçya'ya taşınıyorum.Bitti:)

13 Mart 2008

Paralel

Paralel yol çizgileri ileride kesişecekmiş gibi görünür ya,bu bir yanılsama bazen de bir hayal.
Ben onların kesiştiğini hayal ediyorum ama biliyorum ki bu durum matematiksel gerçekliğe aykırı.Paralel 2 doğru asla kesişmez.Senle ben gibi.İki yalnız paralel doğruyuz biz de.
Tek bir ortak noktamız yok ,kesişme ihtimalimiz yok.
Sonsuza gidiyoruz sen tam karşımdasın çok yakınsın ama asla dokunamıyorum sana,gidip duruyoruz sonsuza.Durak yok,ses yok,hiçbir şey yok 2 doğru sadece...
Yine de şunu bil ki başka bir paralel evrende biz çakışık doğrularız hatta aynı insanın suretleriyiz.Ama ne yazık ki burada sadece paralel doğrular olabilmişiz kesişme ihtimali hiç olmayan.
Üzülmüyorum bu duruma ama hayal etmeden de duramıyorum yol çizgilerinin bilinmeyen bir yerde kesiştiğini,kimse duymadan,bilmeden.Bir an için belki...
Sonra yeniden kendi yollarına koyulup gidebilirler sonsuzluğa,paralel...

10 Mart 2008

Canım sıkkın bir yandan da içim kıpır kıpır.2 farklı duyguyu aynı anda yaşamak çok farklı hissetiriyor.Kötü bir şey mi olacak acaba diye düşünüp dururken aynı anda çıksak dolaşsak hayvanat bahçesine gitsek mutlu olsak,köfte ekmek yesek diyorum.İçimde hapsedilmiş bir şeyler var dışarı çıkmaya çalışıyor sıkıntı da bu yüzden belki.Çok mutlu değilim çoğu zaman olamıyorum zaten, ortalama bir duygu durmuna sahibim genelde veya ortalamanın altında.Fazla düşününce mutsuz oluyorum,ve daha çok rüya görüyorum,başım daha çok ağrıyor,kalbim daha hızlı çarpıyor.Fazla düşünmek bana yaramıyor bunu biliyorum zaten de, kendimi durdurabilsem,olmuyor...Hem canım sıkılırken hem de içimde bir şeyler kıpırdarken düşünmeden duramıyorum,yazmadan duramadığım gibi.Gitme isteğini en fazla hissetiğim zamanlardan birini yaşıyorum,gitsem çok mutlu olacakmışım gibi,bunun bir yanılsama olma ihtimalini de gözardı etmiyorum.Hayat benimle oyun oynmaya devam ederken ben artık hislerime bile güvenemez olduysam, aslında canımın sıkkın olması için çok nedenim var demektir.Bu kıpır kıpırlık durumunu depresyonun takip edeceği bir manik dönem olarak mı düşünsem,bilemiyorum.Neyse ya bahar gelmiş hatta yaz gelmiş de haberimiz yok herhalde.Kırlara çıkıp koşsam mı napsam,ama çok yorgunum be ağrıyor her yerim,yaşlılık işte.

5 Mart 2008

Bir özlem ki aklım almıyor.Durup durup özlüyorum insanları,herkesi,her şeyi.Ne oldu bana anlayamdım.İçimde değişik bir his,sanki bir daha hiç göremeyecek,hiç duyamayacak gibi özlüyorum bir şeyleri..Bitmiyor ama, bitmiyor.Özlemenin nasıl bir şey olduğunu anlatabilecek bir insan var mı?Var olduğunu çok iyi bildiğim çok iyi hissettiğim ama bir türlü somutlaştıramadığım şey;özlem.Böyle kafamla kalbim arasında bir yerde bir şey sanki,söyleyebildiğim tek şey de bu. Garip.Bir kokuyu bir sesi,bir silüeti,bir fotoğrafı bir günü,bir zamanı,insanları,uzakları özlüyorum.Bu günlerde aklım almıyor bunu.Anlamak istiyorum,neden arıyorum bulamıyorum her zamanki gibi.

3 Mart 2008

Ankara'yı ve insanları sevmişim bugün

Bugün 1 saat boş zamanım vardı,Kızılayda tek başıma dolaştım.Yetişeceğim bir yer,yapmam gereken bir iş beni bekleyen birileri olmayınca sokaklarda amaçsız yürümek bana o kadar iyi geliyor ki.Kulaklıklarım da kulağımdayken müzikle birlikte kendimi bir film karesindeymişim gibi, bazen ağır çekimde bazen çok hızlı bir sahnedeymişim gibi hissediyorum.Ayrıca yalnız başına yürürken kendisini bir filmdeymiş gibi hisseden arkadaşlara da selam ediyorum:)


Bu şehri seviyorum ben.Sokaklarını,simitçilerini dönercilerini hatta insanlarını bile seviyorum ara sıra.Bazen içimden "sağdan yürüyün beee" diye bağırmak geçse de(burada insanlar bir garip herkes farklı yerlerden yürüyor,sürekli bir kaos var o yüzden), yine de seviyorum insanları ara sıra:)Mesela bugün 80lerin rockçılarına benzeyen 2 çocuk gördüm bi tanesini daha önceden de görmüştüm,unutulmaz bir tipi vardı çocuğun bugün görünce hemen tanıdım,dar kot garip çizmeler,deri ceket, pofuduk uzun sarı saçlar.Bu 2 çocuk zaraya girdiler,gerçekten çok şaşırdım,Ankara insanı beni hep şaşırtıyor,sonra simitçide otururken tek başıma çay istemediğim halde illa ki çay vermek isteyen amca vardı,istemiyorum dedim gülümseyerek o da afiyet olsun dedi gülümseyerek, çok hoşuma gitti.Simitçi demişken,Ankara'dan ayrılınca en çok özlenen şeylerden biridir Ankara'nın siyah simidi.Nasıl güzel kokar,ne kadar muhteşem bir tadı vardır.Tatilde kısa bir süre, 10 gün bile yemesem özlerim,yalnızca ben değil bir sürü Ankaralı gördüm uzaktayken Ankara'dan geleceklere simit sipariş eden.Yüksel'de çok sevdiğim bir simitçi var.Hep orada yiyorum simidimi yanında da beyaz peynir.Bazen çay da içiyorum.Bu simitçinin küçük sandalyeleri ve küçük masaları var dışarıda oturup gelen geçen insanları seyredebilme imkanı bir de.Ben çok mutlu oluyorum orada simit yerken ve genelde bu simit dünyadaki en güzel şey diye düşünüyorum.Ama yemeyi sevdiğim her şey için yediğim sıralarda aynı şeyleri düşünürüm:)Simitçiden çıkıp Dost'un önünden geçtim orada birilerini bekleyen insanlar vardı.Çoğu zaman benim yaptığım gibi.Bu sefer şöyle bir bakıp geçtim,Ykmye doğru yürümeye koyuldum.Mısır istedi canım ama almadım,boşver dedim.Balık-ekmek de istemişti canım simit yemeden önce ona da boşver demiştim.Ykm'ye varınca sağa sola baktım,beklemeye başladım.Annemle buluşacaktım.O henüz gelmemişti.Ben de oradaki insanları izlemeye başladım bu sefer.Karşımda,yanından geçen etek giymiş her liseli kızı uzun uzun keesen bir çocuk vardı,Yanımdaysa elinde nergislerle bekleyen bir adam.Sonra onun sevgilisi geldi kadın çiçekleri görünce çok mutlu oldu.Ben de gülümsedim,sevinirsin tabi dedim böyle seni çiçeklerle bekleyen adamı bulmuşsun sevinirsin:)Sonra annem geldi,otobüse bindik,bugün ritim bozukluğunu ölçecek aleti takacaklardı,ama alet tam da bugün bozulmuş.Şaşırdım mı, hayır.Böyle şeyler benim başıma çok gelir,bahtsız bedevi gibi bir insanım,nerede aksilik beni bulur,aletler bozulur,otobüslerin tekerleri uçar,motorları bozulur,olmaması gereken her şey olur söz konusu ben olunca garip şanssızlıklarım var böyle üstelik çevremdeki insanları bile etkiliyor.Neyse ben bu duruma şaşırmadım napalım dedim başka bir zamana artık:)Sonra Cinnahtan Kızılaya'a kadar yürüdük bu sefer,çok rüzgar vardı ama hava çok güzeldi.Uzun süredir soğuktan gözlerimiz yaşarır,ellerimiz uyuşurken bu günlerde 10 derecelerde yürümek cennet gibi geliyor.Kuğulu Park'ın önünden geçerken annem;"burayı kim yaptıysa iyi yapmış"dedi.Ben de "bence de" dedim.Ne kadar güzel bir yer,ne kadar huzur dolu."Ağaçları budamışlar baksana" dedi,"bahar gelince ne güzel olur".Evet dedim,kuğulara ve ördeklere el salladım yürümeye devam ettik.Sonra eve dönmek için otobüs sırassında beklerken bir teyze konuşmaya başladı bizimle,gittiği kurstan bahsetti durup dururken,ilginç bir teyzeydi onu da sevdim.

Seviyorum bu şehri ben,sokaklarını Sakarya'nın kokusunu,kitapçılarını,küçük masalı kafelerini,bu şehirde kahve içmeyi seviyorum.Müziğini,müzisyenlerini,otobüs maceralarını,hiç durmadan konuşan teyzelerini,benimle bu şehrin güzelliklerini paylaşan arkadaşlarımı,uzaklara gidip Ankara'yı özlemeyi seviyorum.


Ankara bugün gözüme daha bir güzel göründü,mutlu etti beni:)

Lavanta

...
Bir şeyiniz olayım sizin

Hani nasıl isterseniz,
Oğlunuz,kiracınız,sevgiliniz;
Dünyanın bir ucuna
Birlikte gider miyiz?
...
Şimdiye dek düşünmediyseniz
Bakmayın içinde ne var,
Küçük bir kitaptır yaşamak
Elinde tutmaya yarar.

Cemal Süreya'yı seviyorum.Şiirleri seviyorum.Cemal Süreya'nın yazdığı şiirleri büyülü buluyorum.Büyülü....Kelimelerin içinde yaşama isteği uyandırıyor,
Bir daha dünyaya gelirsem kelime olabilir miyim,Cemal Süreya'nın bir şiirinde ölümsüzleşebilir miyim?